Zeyd b.Hârise’nin İs Seriyyesi için Gönderilmesi

usame ordusuEbu’l-Âs b. er-Rebî

Ebu’l-’Âs b. er-Rebî’ b. Abdiluzzâ el-Kureşî’nin ( أبو العاص بن الربيع بن عبد العزى
بن عبد شمس بن عبد مناف بن قصي القرشي العبشمي : v. 12/634) asıl ismi Lakît’tir. Ebu’l- ’Âs’ın asıl isminin: Huşeym, Muhaşşim veya Kâsım olduğu da rivâyet edilmiştir. “Lakît” rivâyeti, “sebt” ve ekseriyetin görüşü olarak nitelenmiştir.[81] Annesi Hz. Hatîce’nin kız kardeşi Hâle bint Huveylid’dir. Ebu’l-’Âs, Kureyş’in güvenilen zengin tüccarlarındandı. İslâmiyet’ten önce Hz. Peygamber’in en büyük kızı Zeyneb
ile evlendi. Daha sonra Zeyneb Müslüman olduğu halde Ebu’l-’Âs İslâmiyet’i kabul etmedi.

Müşrikler, Zeyneb’i boşadığı takdirde Ebu’l-’Âs’ı dilediği kızla evlendirmeyi vaat ettiler. O, bu teklifi reddetti. Ebu’l-’Âs, Bedir Gazvesi’nde müşriklerin safında savaştı ve Müslümanlara esir düştü. Zeyneb, bir miktar malla beraber evlendikleri zaman annesinin kendisine hediye ettiği gerdanlığı Ebu’l-’Âs’ın fidyesi olarak gönderdi. Bunu görünce hüzünlenen Hz. Peygamber (a.s.), gerdanlığın
Zeyneb’e iade edilmesini ve kocası Ebu’l-’Âs’ın serbest bırakılmasını buyurdu; ancak ondan da kızını Medine’ye göndermesini istedi.

Ebu’l-’Âs, hanımını çok sevmesine rağmen sözünde durarak Zeyneb’i Medine’ye gönderdi. Onun bu davranışından memnun kalan Resûlullah: “Bana doğru söyledi ve sözünü tuttu” diyerek onu takdir etti.[82]

Ebu’l-Âs b. er-Rebî Hâdisesi, Tarihi ve ‘Îs Seriyyesi İle İlişkisi

Cüheyne kabilesi arazisi sınırları içinde kalan ‘Îs, Kızıldeniz sahilinde olup Mekke-Medine arasında, Mekke-Suriye ticaret yolu üzerinde ve Medine’ye dört günlük mesafededir.[83]

Siyer ve hadîs ulemâsı, Ebu’l-’Âs olayının -yani Ebu’l-’Âs’ın ticaret mallarıyla Suriye’den dönerken mallarının Müslümanlar tarafından müsadere edilmesi, kendisinin ise firar edip Hz. Zeyneb’in himayesine girmesi hâdisesinin-, tarihi ve ‘Îs Seriyyesi ile ilişkisi konusunda farklı görüşlere sahiptirler.

Mûsâ b. Ukbe’ye göre, Ebu’l-’Âs olayı Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra meydana gelmiştir. Hâdisenin sorumluları ise Ebû Cendel, Ebû Basîr ve arkadaşlarıdır. Bu iş, Resûlullah’ın emriyle olmamıştır. Başka bir deyişle Mûsâ b. Ukbe, Ebu’l-’Âs olayını Mekke’den firar eden, Ebû Cendel ve arkadaşlarının yaptığı bir eylem olarak izah etmektedir. Çünkü Hudeybiye Antlaşması’yla Medine’ye sığınma hakları ellerinden alınan Mekkeli Müslümanlardan Ebû Cendel ve arkadaşları, Kızıldeniz sahilinde karargâh kurmuş çevrelerinden geçen Kureyş kervanlarına saldırıp mallarını müsadere etmeye başlamışlardı.[84]

İbn Kayyim’e göre, bu konuda en doğru rivâyet budur. Çünkü Ebu’l-’Âs sulh zamanında Müslüman olmuş, Kureyş kervanları Hudeybiye barışının yürürlükte olduğu yıllarda Suriye’ye gidip gelmeye başlamıştır.[85]

İbn İshâk’ın Bekkâî ve Seleme rivâyetine göre: “Resûlullah (a.s.), Mekke’de İslâm’ı yaymakla meşgul olduğu için helâl ve haram diye hüküm vermiyordu. İslâm, Müslüman olan Zeyneb bint Resûlillâh (a.s.) ile Ebu’l-’Âs b. Rebî’i (inanç bakımından[86]) ayırdı. Ancak Resûlullah (a.s.), onları (evlilik bakımından) birbirinden ayıramıyordu. Böylece Zeyneb Müslüman, Ebu’l-’Âs şirk üzere bir arada yaşadılar” ( وَكَانَ رَسُولُ ا صَلّى ا عَلَيْهِ وَسَلّمَ لا يُحِلّ بِمَكّةَ وَلا يُحَرّمُ مَغْلُوبًا عَلَى أَمْرِهِ وَكَانَ
الإِسْلامُ قَدْ فَرّقَ بَيْنَ زَيْنَبَ بِنْتِ رَسُولِ ا صَلّى ا عَلَيْهِ وَسَلّمَ حِينَ أَسْلَمَتْ وَبَيْنَ أَبِي الْعَاصِ بْنِ الرّبِيعِ إلا أَنّ
رَسُولَ ا صَلّى ا عَلَيْهِ وَسَلّمَ كَانَ لا يَقْدِرُ أَنْ يُفَرّقَ بَيْنَهُمَا فَأَقَامَتْ مَعَهُ عَلَى إسْلامِهَا وَهُوَ عَلَى شِرْكِهِ ). Bu hal, -aşağıda izah edileceği üzere- Müslümanlardan Hazrecli Hırâş b. es-Samt’ın خراش بن الصمة) ) Ebu’l-’Âs’ı Bedir Savaşı’nda esir almasına kadar devam etti.[87]

İbn Abdilber’in: “İsrâ sırasında farz kılınan namaz hariç diğer farzlar, helâl ve
haramlar Medine’de emredildi” ( وافترض عليه الحج بالمدينة وكذلك سائر الفرائض فيما أمر به أو
حرم عليه إلا الصلاة فإنها افترضت عليه حين أسرى به من المسجد الحرام إلى المسجد الأقصى وذلك بمكة ولم
88 ](يحج رسول الله صلى الله عليه وسلم من المدينة غير حجة الوداع وذلك سنة عشر من الهجرة ] meâlindeki ifadeleri İbn İshâk’ın “Resûlullah (a.s.), Mekke’de İslâm’ı yaymakla meşgul olduğu için helâl ve haram diye hüküm vermiyordu” tesbitini teyit eder.

İbn İshâk’a göre, Resûlullah, Bedir’de esir düşen damadından Zeyneb’i Medine’ye göndereceğine dair söz alması veya damadı Ebu’l-’Âs’dan Zeyneb’i Medine’ye göndereceğine söz vermesi üzerine serbest bırakmıştır. Bu durum, Zeyneb’in güvenliğini tehlikeye atmamak için gizli tutulmuştur.

Ebu’l-’Âs, sözüne sadık kalarak Zeyneb’i Bedir Savaşı’ndan bir ay veya ona yakın bir süre sonra[89] Medine’ye göndermek istemiştir. Ebu’l-’Âs, -İbn İshâk’a göre- kardeşi Kinâne b. Rebî’den[90] Zeyneb’i Mekke’ye yakın Batnu Ya’cuc denilen yerde -bu iş için görevlendirilen bir gurup ensârî ile birlikte bekleyen- Zeyd b. Hârise’ye teslim etmesini istemiştir.

Hz. Zeyneb’e refakat edenin Ebu’l-’Âs’ın kardeşi Kinâne’nin oğlu[91] veya Ebu’l-’Âs’ın amcası oğlu Kinâne b. Adiy b. Rebî’a[92] olduğu da rivâyet edilmiştir.

Mekkeli müşrikler, kafileye Zü Tuvâ’da yetişmiş ve Medine’ye gitmelerine engel olmak istemiştir. Hatta Hebbâr b. Esved’in mızrakla korkutması neticesinde Hz. Zeyneb, bindiği deveden bir kayanın üzerine yuvarlanmış; düşük yaparak kanlar içinde kalmıştır.[93]

Ebû Süfyan b. Harb, Bedir Savaşı’nda aldıkları yenilginin ardından, baş düşmanları Hz. Muhammed’in (a.s.) kızının Medine’ye gündüz gönderilmesinin, halk nezdinde zafiyet ve onur kırıcı bir girişim olarak telakki edileceğini ve kendilerinin ayıplanacağını dile getirerek bu işin gece yapılmasını tavsiye etmiştir.[94]

İbn İshâk, sözlerine şöyle devam eder: “İslâm çiftin arasını ayırınca; Ebu’l- ’Âs Mekke’de, Zeyneb ise Resûlullah’ın (a.s.) yanında Medine’de ikamet etti. Bu durum Mekke’nin fethinden hemen öncesinde Ebu’l-’Âs’ın ticaret gayesiyle Suriye’ye gitmesine kadar devam etti. O, güvenilen bir kişi olduğu için kendi malından başka Kureyş’ten bazı tüccarlar da ona -kendi adlarına satmak üzere- mal verdiler. O alışverişini bitirip (Suriye’den Mekke’ye) dönerken, Resûlullah’ın bir seriyyesiyle karşılaştı. Seriyyede bulunanlar, Ebu’l-’Âs’ın kervanını müsadere ettiler. Kendisi ise kaçıp kurtuldu.”

Seriyyenin ismi, komutanı ve sair hususlarda İbn İshâk’ın Bekkâî ve Seleme rivâyetlerinde bilgi verilmez. İbn İshâk, Ebu’l-’Âs’ın mallarını müsadere eden seriyyenin tarihine dair: “Mekke’nin fethinden hemen önce ( قبيل )” ibaresini kullanmak dışında bir şey söylemez.[95] İbn İshâk, zarf olan “ قبل ” (önce) lafzının ism-i tasğiri olan “ قبيل ” lafzını kullanmıştır ki “…..den kısa bir süre önce/…den hemen önce” anlamına gelir.

İbn İshâk’ın “Mekke’nin fethinden hemen önce” ifadesinden hareketle ‘Îs Seriyyesi’ne hicrî 8. yıl tarihini verilebilir. Ancak bu bir çelişki meydana getirir. Zira Hudeybiye Antlaşması gereği Müslümanların böyle bir işi yapmaları mümkün değildir. Üstelik İbn İshâk’ın Bekkâî ve Seleme rivâyetlerinde, Ebu’l-’Âs ile ‘Îs Seriyyesi arasında bir ilinti kurulmamıştır. Hz. Peygamber (a.s.), Bedirden sonra Medine’ye gelen kızı Zeyneb’i, -İbn İshâk’ın Seleme rivâyetine göre- Medine’ye
gelişinden altı yıl sonra, -başka bir rivâyete göre- Hudeybiye barışından iki sene sonra[96] -Müslüman olan- kocası Ebu’l-’Âs’a iade etmiştir. İki tarih de yaklaşık olarak aynı zaman dilimine yani hicretin 8. yılında meydana gelen Mekke’nin fethinden hemen öncesine; Hudeybiye Antlaşması’nın Kureyşli müşrikler tarafından ihlal edildiği zamana işaret etmektedir ki bu da İbn İshâk’ın Ebu’l-’Âs
hâdisesine dair söylediklerini teyit eder.

Vâkıdî, İbn Sa’d ve Belâzürî, açık bir şekilde (sarîh) ‘Îs Seriyyesi’ni Ebu’l- ’Âs’la ilişkilendirirler ve seriyyenin Hudeybiye barışından önce “Cemâziyelevvel H. 6” tarihinde meydana geldiğini kaydederler. Yine Vâkıdî’ye göre, ‘Îs Seriyyesi neticesinde Suriye’den dönen Ebu’l-’Âs’ın malları Müslümanların eline geçmiştir. Kaçıp kurtulmayı başaran Ebu’l-’Âs, gizlice Medine’ye gelmiş ve eşi Zeyneb bint Resûlillah’ın himayesine girerek onun vasıtasıyla mallarını geri almıştır.
Ebu’l-’Âs, bu olaydan sonra Mekke’ye gidip kendisinde bulunan emanet malları dağıttıktan sonra Müslüman olduğunu ilân etmiş[97] ve Medine’ye Muharrem H. 7’de hicret etmiş ve Vâkıdî’ye göre Resûlullah (a.s.), kızı Zeyneb’i kocasına aynı tarihte,[98] Makrizî’ye göre ise Cemâziyelevvel H. 7’de iade etmiştir.[99]

Sahîh bir senedle Şa’bî’den nakledildiğine göre ise Ebu’l-’Âs’ın ticaret kervanıyla Medine’ye yaklaştığını haber alan bazı Müslümanlar kervanı basarak Ebu’1- Âs’ı öldürmeyi ve mallarına el koymayı düşündüler. Bunu öğrenen Zeyneb, babasına ve Müslümanlara Ebu’1-Âs’ı himayesine aldığını söyleyerek teşebbüslerine engel oldu. Bunun üzerine Ebu’l-’Âs’ın yanına silâhsız olarak giden Müslümanlar, ona Hz. Peygamber’in hem baba tarafından yakını hem de damadı olduğunu hatırlatarak İslâmiyet’i kabul etmesini ve kervanda bulunan malları Müslümanlara vermesini istediler. Bunun emanete hıyanet olacağını söyleyen Ebu’l-’Âs teklifi kabul etmedi. Mekke’ye varınca malları teslim ederek Müslüman olduğunu açıkladı ve daha sonra Medine’ye hicret etti.[100]

Hz. Zeyneb’in geçerli sayılan eski nikâhla veya yeni bir nikâh ve mehirle yeni Müslüman olan kocasına vardığı konusunda, farklı rivâyet ve görüşler bulunmaktadır. -İbn Kesîr’in yaptığı tahlillerden anlaşıldığı üzere- ulemânın çoğuna göre, Hz. Zeyneb, kocasına geçerli sayılan eski nikahıyla kocasına dönmüştür.[101]

Hebbâr b. Esved el-Kureşî el-Esedî  (هبار بن الأسود القرشي الأسدي)

Hebbâr’ın mızrakla korkutması neticesinde Hz. Zeyneb, bindiği deveden bir kayanın üzerine yuvarlandığı ve düşük yaparak kanlar içinde kaldığı yukarıda zikredildi.

Bu hâdiseden dolayı Hz. Peygamber (a.s.), küfürbaz bir şahıs olan Hebbâr ve Nâfi’ b. Abdikays el-Fihrî’nin yakalanıp yakılmak üzere Hamza b. Amr el-Eslemî ( حمزة بن عمرو الأسلمي ) idaresinde bir seriyye görevlendirmiştir. Hz. Peygamber (a.s.), daha sonra böyle bir cezanın Yüce Allah’a mahsus olduğunu bildirmiş ve Hebbâr yakalanırsa yakılmak sûretiyle değil elleri ve ayakları kesildikten sonra öldürülmesini istemiştir ( ثُمّ قَالَ إنّمَا يُعَذّبُ بِالنّارِ رَبّ النّارِ اقْطَعُوا يَدَيْهِ وَرِجْلَيْهِ إنْ قَدَرْتُمْ عَلَيْهِ102 ].(ثُمّ اُقْتُلُوهُ ] Seriyye, bir sonuç elde edemeden geri dönmüştür. Hebbâr, Mekke’nin fethedildiği gün öldürülmesi emredilen on küsur kişiden[103] biri olmasına rağmen Hz. Peygamber’in huzuruna gelmiş ve Müslüman olmuştur. Hz. Peygamber (a.s.), Hebbâr’a karışılmamasını emretmiş ve küfredilmedikçe kimseye küfretmemesini ona tavsiye etmiştir.[104]


Kasım Şulul, Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı, 2014, ss.605-610

[80] Vâkıdî, II, 553; İbn Sa’d, II,87; Belâzürî, Ensâb, I,484; II,527.
[81] Belâzürî, Ensâb, II,23; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, IV,398; VI,196.
[82] İbn Abdilber, el-İstî’âb, IV,125-129; İbn Hacer, el-İsâbe, IV,121-123; T. Sakallı, “Ebu’l-‘Âs”, DİA,

X,293-294.
[83] İbn Sa’d, II,87; Zürkânî (1996 n.), III,124; N. Bozkurt, “‘Îs Seriyyesi”, DİA, XXII,465.
[84] Beyhakî, IV,86,174-175; İbn Abdilber, el-İstî’âb, IV,20-22,128; Zürkânî (1996 n.), I,126-127.
[85] İbn Kayyim el-Cevziyye, IV,159.
[86] Zira İbn Kesîr’e göre Müslüman kadınların müşrik erkeklerle evlenmeleri hicretin 6. yılında
Hudeybiye Yılı’nda haram kılındı. Bkz. Bedreddin Mahmûd b. Ahmed b. Mûsâ b. Ahmed el-Aynî (762-855/1361-1451), Şerh Süneni Ebî Dâvûd, thk. Ebu’l-Münzir Halid b. İbrahim el-Mısrî, Riyad 1420/1999, IV,149.
[87] İbn Hişâm, II,307; Taberî, III,73.
[88] İbn Abdilber, el-İstî’âb, I,32.

[89] İbn Hişâm, II,308; Belâzürî, Ensâb, II,526; Zürkânî (1996 n.), IV,318.
[90] İbn Hişâm, II,309; Beyhakî, III,155.
[91] Şâmî, XI,29.
[92] İbn Abdilber, el-İstiâb, III,320; İbn Hacer, el-İsâbe, III,307-308.
[93] Hicrî 8. yılın olaylarından: “Hz. Peygamber’in Kızı Zeyneb’in Vefatı” başlığına bkz.
[94] İbn Hişâm, II,308; Taberî, III,73.

[95] İbn Hişâm, II,312; Taberî, III,75; İbn Abdilber, el-İstî’âb, IV,126.
[96] İbn Kesîr, II,521
[97] Vâkıdî, II,553; İbn Sa’d, II,87; Belâzürî, Ensâb, I,484; II,25-26.

[98] İbn Sa’d, VIII,33; Belâzürî, Ensâb, II,27; Taberî, III,263; Şâmî, XI,31.
[99] Makrizî (1999 n.), I,328.
[100] Zürkânî (1996 n.), III,126; Tecrîd Tercemesi, II,454-457.
[101] Belâzürî, Ensâb, II,26-27; Taberî, III,76; İbn Kesîr, II,520-523; Şâmî, XI,30; Zürkânî (1996 n.),III,127-128.
[102] Vâkıdî, II,857; el-Hatîb el-Bağdâdî, el-Esmâu’l-Mubheme fî Enbâ’i’l-Muhkeme, s. 110 (eş Şâmile).

[103] Şâmî, V,223-226.
[104] Belâzürî, Ensâb, II,25; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, V,399-400.

 
admin

Comments are closed.