Beni Nadir Gazvesi

Benî Nadîr ( بنى النضير ), Medine’de yaşayan üç büyük Yahûdî kabilesinden birisidir

Mes’ûdî, Benî Nadîr ve Benî Kurayza’nın menşelerinin bir olup: Hz. Musa’nın
kardeşi -peygamber- Hârûn b. İmrân’dan; yani İsrail oğullarından veya
Kahtânî Cüzâm kabilesinden[76] geldiklerine dair iki görüş kaydeder. İkinci görüşe
göre menşeleri Kahtânî Cüzâm’a dayanan Benî Nadîr ve Benî Kurayza’nın
ataları, Amâlika’nın dinini terk edip Hz. Musa’nın Şeriatı’na bağlanmış ve Suriye’den
Hicaz’a göç etmişlerdir.

Söz konusu Amâlika, en eski bir Arap kabilesi olup Eski Ahid’de şahıs ve kavim adı olarak yirmi dört defa zikredilmiş ve Yahudilerin ezelî düşmanı diye tanıtılmıştır.[77]

Benî Nadîr’in müstahkem mevkileri, Medine’nin güneyinde ve şehirden yarım günlük mesafede bulunan el-Ğars nahiyesinden Benî Hatme Mezarlığı’na kadar olan arazide bulunuyordu. Medine’nin güneybatısındaki Vâdîbuthân ve Buveyra’da da toprakları vardı. Ziraat, çıkar karşılığında ödünç para vermek, silah ve mücevherat ticareti sayesinde, zengin olmuşlardı.[78]
Hz. Peygamber (a.s.), Medine şehir devletini Müslümanlar, Yahudiler ve müşriklerle anlaşarak kurmuştu. Medine Vesikası’nda bu kabilenin adı, diğer Yahudi kabileler gibi, zikredilmez; fakat bunlar Evs kabilesinin müttefiki olarak görünürler.[79] İbn Sa’d’a göre, Ka’b. Eşref ’in 14 Rebiülevvel H. 3’te öldürülmesi olayı üzerine Benî Nadîr Yahûdîleri, Resûlullah ile ittifak ve sulh antlaşması imzaladılar.[80] Bedir Gazvesi’nde Müslümanlar galip gelince, Yahudiler: “Bu Tevrat’ta kendisine zafer vaat edilen peygamberdir” dediler; fakat Uhud Savaşı’ndan sonra tutum değiştirdiler.
Kaynaklar, Benî Nadîr’in Medine’den sürülmesi konusunda iki sebep kaydeder:
1- Abdürrezzâk’ın kaydettiği rivâyete göre, Mekkeliler, Benî Nadîr’e hitâben: “Siz güç ve kale sahiplerisiniz. Ya adamımızla savaşırsınız ya da gelip sizinle kıyasıya savaşarak hakkınızdan geliriz” meâlinde bir mektup yazdı. Mektubu alan Benî Nadîr, müzakereler neticesinde, Medine Vesikası’nı hiçe sayarak, Hz. Peygamber’e (a.s.) suikast girişiminde bulunma kararı aldı. -Kureyş’in tehdit ve teklifi üzerine-Benî Nadîr, Hz. Peygamber’in (a.s.) önce 30 sahabesiyle kendilerine gelmesini istedi. Benî Nadîr, 30 kişilik kalabalık bir grup içinde Hz. Peygamber’e (a.s.) suikast yapılmasının güç olacağı düşüncesiyle bundan vazgeçti. Hz. Peygamber’den (a.s.) üç sahabesi ile birlikte gelmesini ve Benî Nadîrli üç bilginle buluşup konuşmasını talep ettiler. Şayet üç bilgin ikna olup İslâm’ı kabul ederse Benî Nadîr’in de Müslüman olacaklarını haber verdiler ve üç bilgin yerine üç suikastçı hazırladılar. Benî Nadîrli bir kadının, suikast haberini ensârdan Müslüman kardeşi oğluna (veya kardeşine veya kardeşi oğullarına) ulaştırması sonucu suikast planı başarısız oldu.[81]

2- İbn İshâk ve Vâkıdî başta olmak üzere siyer-megâzî âlimlerinin çoğunun bildirdiğine göre ise Amr b. Ümeyye ed-Damrî, Bi’rimaûne katliamından kurtuldu. Dönüş yolunda Kanat Vadisi’nde yaşayan Mudârî Benî Âmir b. Sa’saa’nın Benî Kilâb kolundan[82] iki kişiye rastladı. Amr b. Ümeyye ed-Damrî, Bi’rimaûne’de İslâm irşat heyetini Âmir oğullarının şehit ettiklerini sanarak öç almak maksadıyla o iki kişiyi öldürdü. Oysa Resûlullah (a.s.), bu şahıslara emân vermişti. Ancak Amr b. Ümeyye, bundan habersizdi.

İşte Resûlullah (a.s.), bu iki maktulun diyeti hususunda -Medine Vesikası’na dayanarak- Benî Âmir b. Sa’saa ile yardımlaşma ve dayanışma antlaşmasına sahip olan Benî Nadîr’den yardım talep etmeye karar verdi. Ardından Resûlullah (a.s.), Rebiülevvel ayında, Cumartesi günü, yanında Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Ali (r.a.), Zübeyr b. Avam (r.a.), Talha (r.a.), Sa’d b. Muaz (r.a.), Useyd
b. Hudayr (r.a.) ve Sa’d b. Ubâde (r.a.) olduğu halde Medine’nin Kubâ Mescidi’ne gidip orada namaz kıldıktan sonra, Benî Nadîr Yahudilerinin yurduna gitti. Fakat onlar, bunu fırsat bilerek -Benî Nadîr Yahudilerine ait bir evin duvarının dibinde: sağında Hz. Ebû Bekir (r.a.), solunda Hz. Ömer (r.a.), önünde Hz. Ali (r.a.) bulunduğu halde oturan- Resûlullah’ın (a.s.) üzerine bir kaya parçası bırakmayı
tasarladıkları başarısız bir suikast girişiminde bulundular. Yüce Allah’ın bildirmesiyle, Hz. Peygamber (a.s.), suikast girişiminden haberdar oldu ve bulunduğu yeri hemen terk etti.

Bir rivâyete göre: “Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini unutmayın; hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah’tan korkun ve müminler yalnızca Allah’a güvensinler” meâlindeki âyet bunun üzerine inmiştir.[83]

Aslında Benî Nadîr Yahudileri Müslümanların giderek güçlendiklerini endişeyle izliyorlardı. Zira Müslümanlar Bedir’de zafer kazanmış, ardından Benî Kaynukâ Yahudilerini Medine’den sürmüş, Müslümanlar aleyhine kışkırtıcı şiirler söyleyen ve yıkıcı faaliyetlerde bulunan Benî Nadîr’in ünlü
şairi Kâ’b b. Eşref ’i bertaraf etmişlerdi. Buna karşın Benî Nadîr Yahudileri Müslümanlara karşı her
türlü yıkıcı faaliyetlerde bulunuyorlardı.

Mesela: Bedir yenilgisinin ardından, es-Sevîk Gazvesi’ne neden olan askerî faaliyette, Ebû Süfyân, Zilhicce H. 2’de adamlarını Medine’ye yakın Nîb dağı boğazında bırakarak gece karanlığında, -Benî Nadîr’in reisi ve hazinedarı- Sellâm b. Mişkem’in evine geldi ve Müslümanlar hakkında bilgi aldı. Ebû Süfyân, Sellâm b. Mişkem’den gördüğü ilgi ve misafirperverliği bir şiirle övdü.

Ka’b b. Eşref, Bedir Gazvesi’nden sonra 40 kadar süvari ile Mekke’ye gidip Müslümanların aleyhine Ebû Süfyân’la ittifak yapmış, hakaret ve sövmek suretiyle Hz. Peygamber’e (a.s.) eziyette bulunmuş ve Müslüman hanımlara sataşan şiirler söylemekten çekinmemiştir.

Yine Nadîr oğulları, Kureyş müşrikleri Uhud’a gelip karargâh kurduklarında, gizlice yanlarına varıp onları Resûlullah (a.s.) ile savaşmaya kışkırtmış; Müslümanların en nazik ve en çok korkup sakındıkları yerler hakkında bilgi vermişlerdir.[84]

Bu sebeple Benî Nadîr’in Medine’den sürülmesi konusunda yukarıda zikredilen iki rivâyet, Benî Nadîr’in Resûlullah’a (a.s.) yönelik müteaddit suikast girişimlerinde bulunduklarına işaret edebilir. Bu suikast girişimlerinde, Uhud Savaşı’nda Mekkeli müşriklerin galip gelmeleri de etkili olmuştur.

Resûlullah (a.s.), Benî Nadîr’in suikast girişimleri üzerine, ashabından Muhammed b. Mesleme’yi çağırtarak, on gün içinde Medine’yi terk etmelerini onlara bildirmesini emretti.

Benî Nadîr Yahudileri: “Ey Muhammed b. Mesleme! Bize Evs kabilesinden bir kimsenin böyle çetin bir haber getireceğini hiç ummazdık!” dediler.

Muhammed b. Mesleme: “Kalbler değişti, İslâm (eski) ahitleri imha etti” (تَغَيّرَتْ الْقُلُوبُ وَمَحَا الإِسْلامُ الْعُهُودَ) dedi.

Bunun üzerine Benî Nadîr, göç hazırlığına başladı. Bu arada -münafıkların reisi- Abdullah b. Übey b. Selûl’un onlara destek vaat edip onları savaşa teşvik etmesi üzerine Benî Nadîr, Müslümanlara karşı silaha sarıldı. Hz. Peygamber (a.s.) de Medine’de kendi yerine İbn Ümmü Mektûm’u vekil bırakarak, Benî Nadîr’i kuşatma altına aldı. Hz. Peygamber’in (a.s.) sancağını Hz. Ali taşıyordu.

Peygamber Efendimiz (a.s.), ikinci gün, Benî Nadîr kuşatmasını kaldırarak Benî Kurayza’nın üzerine yürüdü ve sonuçta onlarla bir antlaşma yaptı. Ardından Benî Nadîr, tekrar kuşatma altına alındı. Kuşatmanın şiddetinden bunalan Benî Nadîrliler, bekledikleri yardım da gelmeyince develerinin yüklenebileceği kadar yükle Medine’den ayrılma talebinde bulundular. Taleplerinin kabul edilmesi
üzerine 600 deve yükü ile çoğu Suriye’de Ezriât’a (Der’â), az sayıda bir kısmı da Hayber, Fedek ve Hîre’ye yerleştiler.

Benî Nadîr’in sürülmesi, el-Haşr Sûresi’nin nüzulüne sebep teşkil etmiştir. el-Haşr Sûresi’nde, onların kıssalarının başlangıcı ve neticesi anlatılmıştır. İbn Abbâs’ın el-Haşr Sûresi’ne: “Benî Nadîr Sûresi” dediği nakledilir.[85]

 

Benî Nadîrlilerin geride bıraktığı mallar, el-Haşr Sûresi’nin 6-10. âyetleriyle fey statüsüne tâbi tutularak Resûlullah’a (a.s.) tahsis edildi. Resûlullah bunlardan bir kısmını kendi şahsî ve ailevî harcamaları için, bir kısmını cihâd amacıyla kullandı; bir kısmını da uygun gördüğü kişilere verdi. Ganimetler arasında 50 zırh, 50 miğfer ve 340 kılıç da bulunuyordu.[86]

Hz. Ömer, Benî Nadîr’in malları hakkında şöyle demiştir: “Yüce Allah, bu feyde (Benî Nadîr’in mallarında), tasarrufu Resûlü’ne tahsis etti, ondan başka kimseye bu hakkı vermedi. Zira Yüce Allah, Kur’ân’da:

‘Yine onlardan ne alındıysa Allah hepsini Resûlü’ne verdi, onu elde etmek için at veya deve sevk etmek zorunda kalmadınız (savaşmadınız). Ama Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir’[87] buyurmuştur. Binaenaleyh bu malda tasarruf, yalnız Resûlullah’ın (a.s.) hakkı idi. Resûlullah bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onlara infak ederdi. Sonra bundan artakalanı alır; onu Allah’ın malı kılardı (cihâd ve hayır yollarına harcardı). Bu malı Resûlullah (a.s.) sağlığında böyle kullandı.”[88]

Enes b. Mâlik’e göre, ensâr hurma bahçelerinden bâzı hurma ağaçlarını Hz. Peygamber’e hediye olarak ayırır, verirdi. Bu durum, Benî Nadîr ve Benî Kurayza’nın arazilerinin fethedilmesine kadar sürdü. Bunların fethinden sonra Hz. Peygamber (a.s.) ensârın hurma ağaçlarını sahiplerine iade etti. [89]

Rûdânî’nin rivâyetinde Resûlullah’ın (a.s.), Benî Nadîr hurmalıklarından muhâcirlere de verdiği; ensârdan ise sadece ihtiyaç sahibi iki kişiye verdiği bildirilir. Bunlar:

[Ebû Dücâne künyesiyle, savaşta başına bağladığı kırmızı sarığıyla ve cesaretiyle meşhur, hicretin 12. yılında Yemâme’de büyük fedakârlıklar yaptıktan sonra şehit olan, faziletli ve büyük sahabe] Simâk b. Hareşe ( سماك بن خرشة ) el-Hazrecî es-Sâidî[90] ile

[Uhud’da Hz. Peygamber’in (a.s.) yanından hiç ayrılmayan, savaştan katiyen kaçmamak ve ölümüne mücadele etmek üzere ona (a.s.) biat eden, hicretin 38. yılında Kûfe’de vefat eden ve Hz. Ali’nin (r.a.) Bedir ashabından olduğu için ona 6 tekbirli bir cenaze namazı kıldırdığı] Sehl b. Huneyf el-Evsî’dir (r.a.).[91]

Ensâr, Hz. Peygamber’in (a.s.) kendilerine danışarak icra ettiği bu uygulamasını büyük bir memnuniyetle karşılamış ve: “Bizim mallarımızdan da dilediğin kadar onlara pay ayır” demişlerdir: Bunun üzerine şu meâldeki âyet inmiştir: “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler (ensâr), kendilerine göç edip gelenleri (muhâcirleri) severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler (isâr). Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir”.[92]

Ka’b b. Mâlik (r.a.), Beni Nadir’in Medine’den sürülmesi ve Ka’b b. Eşref ’in öldürülmesi olayına dair şöyle bir şiir söylemiştir:
“Hıyanetleri sebebiyle Yahûdî âlimleri zelil olmuşlardır,
İşte deveran eden zaman böyle dönüp gider.
Bu şundandır: Yüce Rabbi inkâr ettiler,
Hâlbuki O’nun emri, büyük emirdir.
Kendilerine hem akıl, hem ilim verilmişti,
Ayrıca Allah’tan onlara uyarıcı da gelmişti,
O dürüst bir uyarıcı idi ve
Kitabı, aydınlatıcı apaçık âyetleri tebliğ etti.
Ama onlar: “Sen doğru bir mesajla gelmedin,

O yüzden bizim tarafımızdan inkâr edilmeye layıksın” dediler.
Fakat o: “Aksine ben gerçeği tebliğ ettim ki o konuda,
Akıl ve bilgi sahibi herkes beni tasdik eder” buyurdu.
Artık kim ona tabi olursa, gerçek doğruya hidâyet olmuştur,
Kim de inkâr ederse, bil ki, inkârcılar cezalarını görürler.
Kalblerini hıyanet ve inkâr duyguları bürüdüğünden,
Nefretleri onları hak yoldan saptırdı.
Allah, Peygamber’ine isabetli görüşü göstermiştir,
Zira Allah, asla yanlış hüküm vermez.
O yüzden Resûlünü teyit etti ve üzerlerine musallat kıldı.
Onun yardımcısı ne güzel yardımcı idi,
İçlerinden Ka’b (b. Eşref) ölü olarak terk edildi,
Onun öldürülmesinden sonra Nadîr tökezledi,
Elleri üzerine yere yıkıldı, ellerimizde kılıçlar,
Muhammed’in emriyle tepesine dikildi.
Gece sessizce yürüyerek Ka’b’a geldi; Ka’b’in kardeşi,
Hile ile onu aldattı ve onu hile tuzağına düşürdü.
O, övgüye layık, güvenilir ve cesur biri idi.
İşte bu Benî Nadir’dir, kötülük yurdunda,
Yaptıklarına karşılık başlarına gelen musibet onları helak etti.
Ordusuyla sessizce üzerlerine yürüdüğü vakit Allah Resûlü,
Onları pekiyi görüyordu,
Koruyucu Gassân da düşmanlarına karşı,
Ona destek veriyordu, o ise başlarında komutandı.
Onlara: “Yazıklar olsun size barışı kabul edin!” dedi
Onlar ise engel oldular, zaten bütün işleri yalan ve iftira idi.
Sonunda yaptıklarının cezasını çektiler.
Onlardan her üç kişiye bir deve düşüyordu,
Kaynukâ’ya gitmek üzere yurttan sürüldüler,
Onlardan geriye kalanlar ise sadece hurmalıklar ve evler.”[93]

Fey

el-Haşr Sûresi’nin 6-10. âyetleri, İslâm Devleti’nin gelir kaynaklarından feyi hükme bağlamaktadır. Fey, düşmana karşı silah kullanmadan elde edilen gelirlerdir. Barış yoluyla ele geçen malların ister taşınır ister taşınmaz olsun fey teşkil ettiği konusunda İslâm hukukçuları arasında genelde görüş ayrılığı yoktur. Savaşla ele geçirilen taşınır malların ganimet sayılıp fey hükümlerine tâbi olduğu da
tartışmasız bir husustur. Görüş ayrılığı savaş yoluyla ele geçen taşınmaz malların fey sayılıp sayılmayacağı konusundadır[94]

Fey gelirleri, kamu yararı gözetilmek şartıyla ve herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın devletin yapması gereken bütün hizmetlere sarf edilebilir.[95]

[73] İ. Sarıçam, Hz. Muhammed Ve Evrensel Mesajı.
[74] İbn Seyyidinnâs (1992 n.), II,73; Vâkıdî, I,363,254,374; İbn Hişâm, III, 200; İbn Sa’d, 57; Belâzürî,
Ensâb, I,415; Taberî, III,153.
[75] İbn Habîb, s.113.
[76] Bkz. Ek 1, Şema 6.

[77] el-Mes’ûdî, et-Tenbîh, s. 246-247; S. Erdem, “Amâlika”, DİA, II,556-558.
[78] V. Vacca, “Nazîr”, İ. A. (MEB), IX,144-145.
[79] Hicrî 1. yılın olaylarından: Medine Vesikası, 46 ve 47. maddelere bkz.
[80] İbn Sa’d, II,34.

[81] Abdürrezzâk, V,358-359,360; Beyhakî, III,178; Rûdânî, III,305-306.
[82] Şâmî, IV,318. Benî Kilâb b. Rebîa b. Âmir b. Sa’saa. Bkz. Ek 1: Şema 6.
[83] el-Mâide 5/11. Vâkıdî, I,363,254,374; Buhârî, “el-Megâzî”, 64/14; İbn Hişâm, III, 200; İbn Sa’d, 57; İbn Habîb, s.113; Belâzürî, Ensâb, I,415; Taberî, III,153; İbn Hazm, Cevâmi’, s. 144-145; İbn Seyyidinnâs, II, 48; Şâmî, IV,318.

[84] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, XI;74.

[85] Vâkıdî, I,380-383; İbn Hişâm, III,202; İbn Sa’d, II,58; Taberî, Câmi’u’l-Beyân, XXIII,259 vd.; İbn
Hibbân, s. 237; İbn Hazm, Cevâmi’, s. 146; İbn Kesîr, III,145,148.
[86] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, XI,73 vd.
[87] el-Haşr 59/6.
[88] Buhârî, “el-Megâzî”, 64/14; “et-Tefsir”, 65/405.
[89] Buhârî, “el-Megâzî”, 64/14; İbn Kesîr, III,153.

[90] Veya: Simâk b. Evs b. Hareşe: سماك ابن أوس بن خرشة
[ سهل بن حنيف بن واهب بن العكيم بن ثعلبة بن الحارث بن مجدعة بن عمرو بن حبيش بن عوف بن عمرو بن عوف بن مالك بن أوس [ 91
[92] el-Haşr 59/9; Belâzürî, Fütûh, s. 31; Rûdânî, III,305-306.

[93] Şâmî, IV,330.

[94] M. Fayda, “Fey”, DİA, XII,511-513.
[95] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu –toplum ve ekonomi-, İstanbul 1996, s. 17 -”İslâm Arazi ve Vergi
Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devresindeki Şekillerle Mukayesesi” başlıklı makale-.
[96] İbn Hişâm, III,200; Belâzürî, Ensâb, I,319; İbn Seyyidinnâs, II,48; İbn Hazm, Cevâmi’, s. 145;
[97] İbn Kesîr, IV,9,15,16-17; ayrıca bkz. İbn Kayyim el-Cevziyye, IV,124-125.
[98] Abdürrezzâk, V,357; Buhârî, “el-Megâzî”, 64/14; Beyhakî, III,176-177; Makrizî (Katar n.), I,178; İbn
Hacer, Fethü’l-Bârî, VI,330.
[99] Kurtubî, X,210.
[100] el-Bakara 2/275-279

Kasım Şulul, Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı, 2014, ss.522-528

admin

Comments are closed.