Bi’r-i Maûne vakası

Bu hâdiseye, “Bi’rimaûne Seriyyesi”, “Seriyyetü’l-Kurrâ” ve “Münzir b. Amr Seriyyesi” de denmiştir [35]

Hazrec’in Benî Sâide koluna mensup -İslâm’ı kabulden önce Arapça yazıp-okumayı öğrenmiş- olan Münzir b. Amr b. Huneys [annesi: Hind bint el-Münzir b. el-Cemûh: Hubâb b. el-Münzir’in kız kardeşidir], III. Akabe Biati’na katılmış ve Benî Sâide’ye Sa’d b. Ubâde (r.a.) ile birlikte nakîblik yapmıştır. Bedir ve Uhud gazvelerinde savaşmıştır.[36]
Bi’rimaûne, Mekke-Medine yolu üzerinde, Mekke ile Usfân arasında, Medine’ye dört merhalelik bir mesafede, Benî Hüzeyl topraklarında, Mudar’dan Benî Kilâb b. Rebîa b. Âmir b. Sa’saa toprakları ile Benî Süleym harresi (حرة بني سليم); yani volkanik toprakları arasında kalan bir kuyu olup Benî Süleyme daha yakın bir yerdir.[37]
Enes b. Mâlik ve Katâde b. Diâme’ye göre, Bi’rimaûne Seriyyesi’nde Suffâ ashâbından ve “kurrâ” denilen gençler görev aldı. Bunlar, gece mescitte ibadet ve ders ile gündüz ise geçimlerini sağlamaya yönelik işlerle meşgul olurlardı.[38]
Bi’rimaûne ashâbı, Ya’kûbî’ye göre “hepsi Bedir Savaşı’na katılmış (Bedriyyûn)” 29,[39] bir rivâyete göre 30, Mûsâ b. Ukbe[40] ve İbn İshâk’a[41] göre 40, Vâkıdî, Buhârî ve Müslim’e göre ise 70 kişilik bir irşat heyetidir.[42]

-Daha sonra İslâm’ı kabul edip etmediği tartışmalı, “Mülâibü’l-Esinne” lakabıyla meşhûr[43] ve Necid ahalisinden- Ebû Bera Âmir b. Mâlik b. Ca’fer el-Âmirî Medine’ye gelip Resûlullah’tan din öğreticisi istedi. Resûlullah, din öğreticilerinin güvenliği konusunda endişelerini dile getirdi. Âmir b. Mâlik, onların güvenliğini sağlamayı tekeffül etti. Resûlullah, Kur’ân-ı Kerîm’i ve İslâm Dini’ni öğretmekle görevli bu irşat heyetini, Adnânî Hevâzin’den Benî Âmir b. Sa’saa[44] kabilesine Safer H. 4 tarihinde gönderdi.
Bir rivâyete göre ise Ri’l, Zekvân, Usay ve Lihyân kabilelerinden bazı kimseler,Medine’ye gelerek Müslüman olduklarını ileri sürdü ve kendi kabilelerine karşı yardımcı olmasını Hz. Peygamber’den (a.s.) istedi. O (a.s.) da onlara destek ve yardımcı olmak üzere ensârdan yetmiş kişi gönderdi.[45]

Ebû Bera Âmir b. Mâlik’in yeğeni şair Âmir b. Tufeyl b. Mâlik el-Kilâbî (v.11),[46] Benî Süleym’in kolları olan Benî Usay, Benî Ri’l[47] ve Benî Zekvân[48] kabilelerinden yardım isteyerek, irşat heyetini, Bi’rimaûne’de pusuya düşürerek-Âmir b. Mâlik’in himayesinde olmalarına rağmen- din öğreticilerini şehit etti. Hâdiseyi vahiy yoluyla öğrenerek ashâbına haber veren Hz. Peygamber (a.s.)
hiçbir felaket karşısında hissetmediği derecede bir üzüntü duymuş, bir süre (15 gün, bir ay veya 40 gün) sabah namazlarında bir rivâyete göre beş vakit namazda[49] Bi’rimaûne faciasına yol açanlara şöyle beddua etmiştir:
“Allah’ım! Mudar kabilelerini şiddetle tepele! Allah’ım! Onların yıllarını, Yûsuf Peygamber’in kıtlık yılları gibi çetin yap; dünyayı başlarına dar getir!
Allah’ım! Lıhyan Oğullarını, Adel, Kâre, Zi’b, Ri’l, Zekvân ve Usayya kabilelerini Sana havale ediyorum. Çünkü onlar, Allah’a ve Resûlüne âsi oldular! Allah’ım Velîd b. Velîd, Seleme b. Hişâm, Ayb. Ebî Rebî’a ve zayıf müminleri kurtar. Allah’ım Gıfâr’a mağfiret et, Eslem’e selamet ver”:

(اللهم اشدد وطأتك على مضرا واجعلها عليهم سنين كسنى يوسف اللهم عليك ببني لحيان وزعب ورعل
وذكوان وعصية فإنهم عصوا الله ورسوله اللهم عليك ببني لحيان وعضل والقارة اللهم أنج الوليد بن الوليد
وسلمة بن هشام وعياش بن أبي ربيعة والمستضعفين من المؤمنين غفار غفر الله ]
Mescidi Nebevî’deki cemaat de: “Âmin!” diyerek duaya katılmışlardır.
Bir rivâyete göre Bi’rimaûne ve Recî’ ile ilgili haber aynı gece Hz. Peygamber’e (a.s.) ulaştı.[51]
“Rahmet peygamberi”[52] Hz. Muhammed’in (a.s.), kendisine ve ashâbına yöneltilen birçok haksızlık ve tecavüz karşısında bedduaya tevessül etmediği halde Bi’rimaûne hâdisesi sebebiyle bedduada bulunması dikkat çekicidir. Savaş maksadıyla değil, tamamen dinî ve barışçı mülahazalarla gönderilen seçkin ve kalabalık bir irşat heyetinin, kendilerine can güvenliğinin sağlanmasına dair
teminat verildiği halde, genel ahlâk kurallarına ve Araplar arasında son derece önemli kabul edilen geleneklere aykırı olarak savunmasız bir şekilde öldürülmesi, Hz. Peygamber’i (a.s.) fazlasıyla müteessir etmiştir.

Bazı rivâyetlere dayanarak Âl-i İmrân Sûresi’nin 128. âyetiyle Resûlullah’ın (a.s.) bedduadan alıkonduğu ileri sürülmüşse de tercih edilen görüşe göre âyet Resûlullah’ın (a.s.) yaralandığı Uhud Savaşı münasebetiyle nâzil olmuştur. Âyetin sebeb-i nüzulü ile ilgili başka rivâyetler de nakledilmiştir.

İrşat heyetinin içinde Hz. Peygamber (a.s.) ve Hz. Ebû Bekir’le (r.a.) birlikte Medine’ye hicret eden Âmir b. Füheyre et-Teymî de bulunuyordu. Cebbâr b. Sülmâ’nın[53] attığı mızrak, henüz kırk yaşında olan Âmir’in sırtından girip göğsünden çıktı. O anda Âmir: “Kazandım vallahi!” diye haykırdı. Cebbâr b. Sülmâ, öldürdüğü insanın son nefesinde söylediği bu söze bir mana veremedi ve günlerce üzerinde düşündüğü bu olayın tesiriyle daha sonra Müslüman oldu. Cebbâr b. Sülmâ ve bu baskını düzenleyenlerin reisi olan Âmir b. Tüfeyl, Âmir b. Füheyre’nin naaşının önce göklere yükseldiğini, daha sonra yere indiğini bizzat gördüklerini söylemişlerdir.[54]

Hz. Peygamber’in hatîbi ve şâiri Ebu’l-Velîd Hassân b. Sâbit b. el-Münzir el-Hazrecî el-Ensârî (v. 60/680 [?]), Bi’rimaûne şehitleri için şöyle ağıt yakmıştır:

“Maûne’de öldürülenlere az olmayan bir döküşle gözyaşlarını dök.

Ölümleriyle sabahleyin karşılaşan Resûlullah’ın süvarilerine ağla.

Bir kavmin akdi sebebiyle onlar yok oldular. Hainlik ile iplerinin düğümü çözüldü.

Münzir’e yazık ki, yüz çevirdi ve ölümüne sabredip süratle gitti.

İşte o sabahınızda çokları isabet almıştır. Bunlar, şerifin akından ve Amr’ın hayırlılarından olan kimselerdir.”[55]

[30] Vâkıdî, I,3; II,531-533; İbn Sa’d, II,50-51; Taberî, III,396-397; İbn Seyyidinnâs, II,39-40; Zürkânî,
II,63-64; Diyârbekrî, I,450-451; İ. L. Çakan, “Abdullah b. Üneys el-Cühenî”, DİA, I,140-141.
[31] Âdel Kâre’ye, Kâre ise el-Hûn b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyâs b. Mudar’a mensuptur (el-Mes’ûdî, et-Tenbîh, s. 246).
[32] Nesâî, “et-Tahrîm”, 1; “el-Kasâme”, 7; İbn Mâce, “ed-Diyât”, 34; Dârimî, “es-Siyer”, 10; Ebû Dâvûd, “es-Sefer”, 20.
[33] İbn Hişâm, III, 193; Halîfe b. Hayyât, s. 45; Taberî, III,145; Beyhakî, III,338; Aynî, XVII,126; Vâkıdî,
I,346; İbn Sa’d, II,51; Belâzürî, Ensâb, I,481.
[34] İbn Habîb, s. 118-119.
[35] Zürkânî (1996 n.), II,496-497.

[36] İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, V,283-284.
[37] Yâkût el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, I,302 (eş-Şâmile); Zürkânî (1996 n.), II,496.
[38] Vâkıdî, I,347; Makrizî (Katar n.), I,171; Semhûdî, I,296; Zürkânî (1996 n.), II,498-499.
[39] Ya’kûbî, II,72.
[40] Zürkânî (1996 n.), II,498.
[41] İbn Hişâm, III,194; Halîfe b. Hayyât, s. 45; Taberî, III,146.
[42] Buhârî, “el-Megâzî”, 64/30; Şâmî, IV,65; Zürkânî (1996 n.), II,498.
[43] Bkz. Süheylî, VI,147-148; Şâmî, IV,64; Zürkânî (1996 n.), II,497-498.
[44] İbnü’l-Cevzî, II,491-492; Ek 1, Şema 6.

[45] Buhârî, “el-Megâzî”, 64/28; Semhûdî, I,296; Zürkânî (1996 n.), II,498-499.
[46] Âmir b. Tufeyl b. Mâlik b. Ca’fer b. Kilâb b. Rebîa b. Âmir b. Sa’saa b. Muâviye b. Bekr b. Hevâzin
(bkz. Ek 1, Şema 6): Bu şahsın sahâbe olan Âmir b. Tufeyl el-Eslemî ile karıştırılmaması gerekir. Bkz.
Zürkânî (1996 n.), II,499-500.
[47] Benî Ri’l b. Avf b. Mâlik b. İmrülkays b. Nehîte b. Süleym.
[48] Benî Zekvân b. Sa’lebe b. Nehîte b. Süleym. Bkz. Vâkıdî, I,347; Zürkânî (1996 n.), II,500-5001.
[49] Vâkıdî, I,350.
[50] Vâkıdî, I,349-350; İbn Sa’d, II,53.
[51] Vâkıdî, I,349; Şâmî, IV,65; Zürkânî (1996 n.), II,502.
[52] el-Enbiya 21/107; Müslim, “el-Fezâil”, 126; Tirmizî, “ed-Daavât”, 118.

[53] Cebbâr b. Sülmâ için bkz. İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, I,388.
[54] Vâkıdi, I,347,350; İbn Sa’d, II,51; Belâzürî, Ensâb, I,481; İbn Hişâm, III,193-194; Taberî, III,145; Beyhakî, III,338; Aynî, XVII,126; Tecrîd Tercemesi, III,240-248.
[55] Şâmî, VI,64.

Kasım Şulul, Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı, 2014, ss.513-516

admin

Comments are closed.