Reci’ Vakası

İbn İshâk’a göre, Recî’ ashâbı 6, Vâkıdî’ye göre 7, -daha sahîh kabul edilenİbn
Sa’d ve Buhârî’nin[57] rivâyetine göre ise 10 kişidir. Başkanları, İbn İshâk’a
göre -Hamza b. Abdilmuttalib’in müttefiki- Mersed b. Ebî Mersed,[58] İbn Sa’d ve
Buhârî’ye göre ise -Hz. Ömer’in oğlu Âsım’ın annesi tarafından dedesi- Âsım b.
Sâbit b. Ebi’l-Aklah el-Ensârî el-Evsî’dir.

İbn İshâk’ın rivâyetlerinde, Recî’ Vakası ile Benî Lihyân’ın[59] lideri Süfyân b. Hâlid’i öldürmesi arasında zahiren ilişki kurulmamıştır. İbn İshâk’a göre, Kâre القارة) ) ve onun bir kolu olan Adel ( 60 ](عضل ] kabilelerinin isteği üzerine, Hz. Peygamber (a.s.), Uhud Savaşı’ndan sonra, onlara bir din öğreticisi heyeti göndermiştir.[
61]

Vâkıdî, hâdisenin gerekçesini daha açık ve detaylı bir şekilde anlatmıştır.
Ona göre, Benî Lihyân kabilesinin bazı üyeleri, reisleri Süfyân b. Hâlid’in Müslümanlar
tarafından öldürülmesi üzerine, Adel ve Kâre kabilelerine gidip gizli bir
plan yaptılar. Bu plana göre, önce Adel ve Kâre kabileleri, yedi kişilik bir heyeti
Hz. Peygamber’e gönderip ondan (a.s.) din tebliğcileri isteyecek daha sonra da
gönderilecek tebliğcileri yakalayıp bir kısmını kendi liderlerinin intikamını almak
için öldürecek ve bir kısmını ise Kureyşli müşriklere satacaklardı.[62]
Âsım b. Sâbit, Recî’ Olayı’ndan önce, Bedir Savaşı’nda müşriklerin elebaşlarından
Ukbe b. Ebî Muayt’ı öldürmüş ve Uhud Savaşı’nda Müslümanlar dağıldığında Hz. Peygamber’in yanında kalmıştı. O, Uhud’da da azılı müşrik kadınlardan Sülâfe’nin iki oğlunu öldürdüğü için Sülâfe onun başını getirene yüz deve vereceğini vaat etmiş, ayrıca kafatasıyla şarap içmeye yemin etmişti.

 

Heyet, Kureyş’in Uhud’dan sonra Müslümanlara bir daha saldırıp saldırmayacağını öğrenmekle de görevliydi. Bu sebepledir ki Ebu’l-Esved[63] ve Mûsâ b. Ukbe,[64] Recî’ ashâbını, Kureyş hakkında bilgi toplamakla görevli bir keşif birliği olarak tanıtırlar. Hz. Peygamber’in, Uhud’dan sonra, Kureyş müşriklerinin Medine’ye karşı askerî bir hazırlık yapıp yapmadıklarından haberdar olmak ve ona göre tedbir almak için ashabından bazılarını görevlendirmesi ile Adel ve Kâre kabilelerinin Kur’ân ve din öğreticisi talepleri bir birine denk gelmiş oldu.[65]

Din öğreticisi heyeti, yolda; -Benî Lihyân topraklarından sayılan Gurân vadisindeki[66]- Recî’ suyu yanında konakladı.
Recî’, Mekke’nin yaklaşık 70 km. kuzeyinde, Mekke-Tâif arasında kalır ve günümüzde el-Vetye ( الوطية ) adıyla bilinen bir su yeri olup; Usfân’ın Yemen tarafına doğru uzanan Şâmiye İbn Hamâdi ( شامية إبن حمادى ) yolu üzerinde, Benî Câbir el-Cenubi ( بنى جابر الجنوبى ) volkanik arazisinin hemen eteklerinde yer alır. Eski kaynaklarda
Recî’in, el-Hed’e diye bilinen yere 7 mil, el-Hed’nin ise Usfân’a 7 mil uzaklıkta olduğu zikredilir.[67]
Yolda, adı geçen kabilelerin elçilerinden biri, Lihyân oğullarına gizlice haber ulaştırdı. Bunun üzerine Benî Lihyân’dan 100 kadar okçu, Recî’de bulunan din öğreticisi heyete baskın yaptı ve Müslümanları kuşatarak teslim olmalarını istedi.
-Ok atmakta maharet sahibi olduğu için Müslümanlar arasında Hz. Peygamber’in okçusu olarak da ün yapan-Âsım b. Sâbit:“Allah’ım! Peygamberini durumumuzdan haberdar et!” diye dua ettikten sonra teslim olmayı reddederek çarpıştı. Önce ok, sonra mızrak, daha sonra da kılıçla çarpışan Âsım b. Sâbit, müşriklerden bir kişiyi öldürdü, iki kişiyi de yaraladı. Çantasında yedi ok bulunduğu, her biriyle bir kişi öldürdüğü de rivayet edilmiştir. Çetin bir mücadele sonunda: “Allah’ım! Bu gün ben senin dinini korudum, sen de benim cesedimi koru!” diye dua etti ve ardından şehit oldu. Âsım b. Sâbit’in başını Sülâfe’ye götürüp yüz deveyi almak isteyen Lihyânlılar, aniden üzerlerine saldıran arılar yüzünden onun naaşına yaklaşamadılar. Arıların dağılması için geceyi beklemeye mecbur kalan Lihyânlılar bu defa da birdenbire yağmaya başlayan yağmurun meydana
getirdiği selin Âsım b. Sâbit’in naaşını sürüklemesiyle emellerine kavuşamadılar.

Âsım b. Sâbit’in naaşı daha sonra da bulunamadı. Bu hâdiseden dolayı Âsım b. Sâbit, “Hamiyyü’d-debr” ( حَمِيُّ الدَّبْرِ ): “Arıların Koruduğu Kişi” lakabıyla meşhur olmuştur.

Netice itibariyle yedi sahabe çarpışırken şehit edilmiş oldu. Hubeyb b. Adî b. Mâlik el-Ensârî el-Evsî, –Evsli Beni Zafer’in müttefiki- Abdullah b. Târık el-Belevî ve Zeyd b. ed-Desine el-Ensârî el-Hazrecî el-Beyâzî esir alındı. Abdullah b. Târık, yolda müşrikler tarafından öldürüldü.[68]

İbn İshâk, Recî’ ashâbına hıyanet ederek onların şahâdetine neden olan kişiler hakkında: “İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, hasımların en yamanıdır. O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez. Böyle bir kişiye: Allah’tan kork! Denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevk eder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir!” meâlindeki âyetlerin indiğini bildirir.[69]

Benî Lihyânlılar, Hubeyb ile Zeyd’i Mekke’ye götürdüler. Onları Bedir’de öldürülen yakınlarının intikamını almak isteyen Mekkelilere sattılar. Hubeyb’i, Bedir’de öldürdüğü söylenen Haris b. Âmir’in oğullarının veya babaları Bedir’de öldürülen altı müşrikin satın aldığına yahut Haris b. Âmir’in anne bir kardeşi Huceyr b. Ebî İhâb et-Temîmî tarafından satın alınıp cariyesi Mâviyye’nin evinde hapsedildiğine dair rivayetler vardır. Daha sonra Müslüman olan Mâviyye veya Haris b. Âmir’in kızı Zeyneb, prangaya vurulmuş olan Hubeyb’i zaman zaman
kapı aralığından gözetlediğini, üzüm mevsimi olmadığı halde onu üzüm yerken gördüğünü, bunun ona Allah’ın ikramı olduğunu bildirmiştir. Yine Mâviyye veya Zeyneb, Hubeyb’den daha hayırlı bir esire rastlamadığını belirterek isteği üzerine kendisine su ve putlara kurban edilmeyen et ikram ettiğini zikretmiştir.
Müşrikler, haram aylar çıktıktan sonra Hubeyb’i Zeyd b. ed-Desine ile birlikte öldürmek üzere şehir dışındaki Ten’îm (Ye’cec) mevkiine götürdüler.
Recî’ ashabından Evsli Benî Amr b. Avf ’dan Hubeyb b. Adî el-Ensârî, Kureyşli müşrikler tarafından idam edilmeden önce iki rekât namaz kılan ilk kişidir.

Onun bu uygulaması, İslâm tarihi boyunca haksız yere öldürüldüklerine inanan Müslümanların uyguladığı bir sünnet olmuştur.[70]
Müşrikler daha sonra Hubeyb’i hazırladıkları direğe bağlayarak yüzünü Medine’ye çevirip şöyle dediler: “İslâm’dan dön, seni salıverelim”.
Hubeyb: “Hayır, vallahi yeryüzündekilerin tamamı benim olsa, yine İslâm’dan dönmek istemem” karşılığını verdi.
Müşrikler: “Senin kendi evinde, Muhammed’in ise senin yerinde olmasını ister misin?” diye sordular.
Hubeyb: “Hayır, Allah’a yemin ederim ki, ben evde oturduğum halde, Muhammed’in ayağına bir diken bile batmasını istemem” cevabını verdi.
Müşrikler: “Dön ey Hubeyb!” diye tekrarlamaya başladılar.
Hubeyb: “Asla dönmem!” diye karşılık verdi.
Onlar: “Lât ve Uzzâ’ya yemin olsun ki, eğer dininden dönmezsen seni öldüreceğiz.”
Hubeyb: “Allah için öldürülmem az bile kalır” dedi.
Daha sonra da: “Burada düşmandan başka bir yüz göremiyorum. Burada selâmımı Resûl’e ulaştıracak kimse yok. Sen ulaştır ya Rab!” diye dua etti.
Resûlullah (a.s.), ashabıyla oturduğu sırada bir anda kendisine vahyin gelişindeki gibi bir hal oldu.
Resûlullah’ın (a.s.) o esnada şöyle dediğini duyduk: “Ve aleyhisselâm ve rahmetullahi ve berekâtuhu”.
Sonra da: “Bu Cibril’dir. Bana Hubeyb’in selâmını iletti” buyurdu.
Hubeyb, şahadetinden önce, Müslüman olarak öldükten sonra ölüm şeklinin hiçbir önemi bulunmadığını bildiren bir şiir okumuş ve müşriklere beddua etmiştir:
“Hizipler etrafımda toplandı. Kabilelerini kışkırtıp her toplumun katılmasını istediler.

Her biri düşmanlığını açıklayıp, benimle uğraşıyorlar. Çünkü ben, darağacının ipinde bağlıyım.
Oğullarını ve karılarını yaklaştırdılar. Ben de uzun, sağlam bir ağaç dalına yaklaştırıldım.
Beni kâfirlik ve bir de ölüm arasında muhayyer kılarlar. Korkudan olmayan yaşlar gözlerimden boşaldı.
Ben ne…! Ölüm korkusu ne…! Ben zaten ölüyüm. Ama korkum, ıssız cehennem ateşindendir.
Kaderimden sonra bir de garipliğimi Allah’a şikâyet ederim. Hiziplerin, ölümüm anında bana hazırladıklarını da…
Arş’ın sahibi! Bana yapılmak istenene karşı beni sabırlı kıl! Etimi parçaladılar da arzularım kesildi.
Bu, İlâh’ın zatı uğrunadır. O dileyince, param parça olmuş mafsal kalıntılarımı mübarek yapar.
Müslüman olarak öldürüldükten sonra gerisine aldırmıyorum. Allah yolunda olunca, öldürülmem nerede olursa olsun!
Düşmana karşı alçalacak da korkacak da değilim. Benim dönüşüm Allah’adır.”
Buhârî’nin Ebû Hüreyre’den rivâyet ettiğine göre şiirinin sonunda Hubeyb, şöyle demiştir:
“Vallahi ben, Müslüman olarak öldürülecek olunca, vurulup hangi yanım üzerine düşersem düşeyim, gam yemem.
Bunların hepsi, Allah içindir. O, dilerse, ayrılan, dağılan vücudumu mübarek kılar.”[71]
Hubeyb (r.a.), başına gelenleri Resûl-i Ekrem’e (a.s.) bildirmesi için Allah’adua etmiş, o (a.s.) da olanları ashabına haber vermiştir.[72]

[56] Vâkıdî, I,354; İbn Sa’d, II,55; III,48,463; Belâzürî, Ensâb, I,482; İbn Hibbân, s. 233; Semhûdî, I,297.
[57] İbn Sa’d, II,55; Buhârî, “el-Megâzî”, 64/30; Süheylî, VI,123.
[58] Kibâr-ı sahâbeden ve hicrî 11. yılda 66 yaşında vefat eden Ebû Mersed Kennâz b. Husayn el-Ğanevî de Hz. Hamza’nın müttefikidir ve Mudârî olan Ğane b. A’sur Münebbih b. Sa’d b. Kays b. Aylân’dandır .(غني بن أعصر بن سعد بن قيس بن عيلان)
[59] Bkz. Ek 2: “Lihyân” md.
[60] Âdel Kâre’ye, Kâre ise el-Hûn b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyâs b. Mudar’a mensuptur (el-Mes’ûdî, et-Tenbîh, s. 246).
[61] İbn Hişâm, III,178; Halîfe b. Hayyât, s. 43; Taberî, III,138; Beyhakî, III,328.
[62] Vâkıdî, I,354; İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, VII,380. 

[63] Vâkıdî, I,354; İbn Kayyim el-Cevziyye, IV,119-120; İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, VII,380; Şâmî; VI,38.
[64] Beyhakî, III,324.
[65] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, XI,14-15; XIII,16.
[66] Vâkıdî, II,536.
[67] el-Mes’ûdî, et-Tenbîh, s. 246; el-Bilâdî, Mu’cem, s. 138.

[68] Şâmî, VI,39 vd.
[69] el-Bakara 2/204-206; İbn Hişâm, III,183.

[70] İbn Sa’d, II,55; III,48,463; Halîfe b. Hayyât, s. 44; İbn Kesîr, III,129; İbn Hacer, el-İsâbe, II,244-245; Tecrîd Tercemesi, III,244-247.

[71] Şâmî, VI,44-45.
[72] Bkz. M. Y. Kandemir, “Hubeyb b. Adî”, DİA, XVIII,266; M. Uğur, “Âsım b. Sâbit”, DİA, III,479-480.

Kasım Şulul, Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı, 2014, ss.517-521

 

 

admin

Comments are closed.