El-Emin Lakabı İle Anılması

muhammedleminBi’setten önce[191] Hz. Muhammed (a.s.) 25 yaşına geldiğinde Mekke’de sadece el-Emîn ismiyle çağrılıyordu.[192]

Emîn, sözlükte “güvenilen ve diyânetine gıpta edilen güçlü, koruyucu kimse” anlamına gelir.[193]

Zührî, Hz. Muhammed’in (a.s.), Câhiliye devrinin kötü ahlâk ve âdetlerinden uzak olarak büyüdüğünü belirtir. Yüce Allah, onun (a.s.) peygamberliğini murad ettiği için -kavminin idaresi altında olduğu halde- kusur ve ayıplardan koruyup gözetti.

Hz. Muhammed (a.s.), ergenlik yaşına erdiğinde, toplumunun en güzel ahlâklı, en geçimli, en iyi komşuluk yapan, en doğru sözlü, en güvenilen; kötü huylardan, çirkin şeylerden en uzak duran kimsesi idi. Güzel ahlâkta ve hasletlerde kemal sahibi olduğu için Mekke’de ona “el-Emîn” deniliyordu. O (a.s.), sadece bu sıfatla çağrılıyordu. Yüce Allah, bütün güzel ahlâkları onun (a.s.) şahsında toplamıştı. Hz. Peygamber (a.s.) da Câhiliye dönemindeki durumundan, Yüce Allah’ın o dönemde kendisini nasıl koruduğundan zaman zaman bahsederdi.[194]

Hz. Peygamber’in (a.s.), gençlik çağındayken çevresindeki insanlar üzerinde olumlu bir etki bıraktığı muhakkaktır. Yetişkinlik döneminde ortaya koyduğu üstün vasıf ve ahlâk bunun kanıtıdır. Bu üstün vasıf ve ahlâklar, hadîs külliyatlarında tafsilatıyla nakledilmiş ve beşeriyete yol gösteren ebedî kaideler olarak kaydedilmiştir.

Hz. Muhammed’in (a.s.) gençlik yıllarına rastlayan Kâbe’nin tamiri ve Hacerülesved’in yerine konulması olayında görüleceği üzere, her kabilenin bu şerefli işte pay sahibi olmayı istemesi üzerine ihtilâf çıkmış, problemin çözümü ertesi gün Kâbe’nin önünde görülecek ilk şahsa bırakılmıştı. Yolu beklenen bu zatın Hz. Muhammed (a.s.) olduğu görülünce herkes: “el-Emîn geliyor” diye memnuniyetini belirtmişti. Bu olay onun (a.s.) eskiden beri emîn sıfatıyla tanındığına delildir. Yine İslâmiyet’ten önce, haksızlığa uğrayanların hakkını korumak üzere Mekke’de kurulan Hilfü’l-Fudûl Cemiyeti’ne aktif bir üye sıfatıyla katılmıştır.

İslâm’dan önce Kureyş’ten bazı kişilerin kıymetli eşyalarını Hz. Muhammed’e (a.s.) emanet ettikleri de bilinmektedir. Resûlullah (a.s.), vahyin ilk inişinden sonra olup bitenleri Hz. Hatice’ye (r.anha) haber verdi ve: “Başıma bir şey geleceğinden korktum” dedi.
Hz. Hatice (r.anha) ise: “Hayır, korkma! Müjdeler olsun! Allah’a yemin ederim ki, O asla seni üzmez, utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakar, misafiri ağırlar, doğruyu söyler, emânete riayet eder, güçsüze yardım eder, yoksula verir, haktan gelen musibetlerde insanlara yardım edersin. Allah’tan geleni kabul et. Çünkü o haktır. Müjdeler olsun! Sen gerçekten Allah’ın Resûlü’sün”[195] ifadeleriyle emînliğini ve güzel ahlâkını dile getirerek onu (a.s.) teselli etti.

Ebu’l-’Âs b. er-Rebî’ (v. 12/634), Müslüman olmadan önce, bir şiirinde hanımı ve Resûlullah’ın (a.s.) kızı Hz. Zeyneb’ten (r.anha): “el-Emîn’in kızı” ( بنت 196 ](الامين جزاها الله صالحة ] diye söz etmiştir.
Hz. Peygamber’in (a.s.) meşhur üç şairinden biri ve Hazrecli Benî Selime’den olan Kâ’b b. Mâlik (v. 50/670) de Resûlullah’ı (a.s.) methederken “elemîn” ifadesini kullanmıştır.[197]
İlâhî vahyi aynen tebliğ etmesi, vazifesini gereği gibi yapması itibariyle Hz.
Peygamber (a.s.) bu unvanını İslâm çağında da devam ettirmiştir. Hayatı bütün yönleriyle incelendiği zaman Hz. Peygamber’in (a.s.) her bakımdan emîn olduğu; ayrıca onun (a.s.) iş hayatında, komşuluk ilişkilerinde ve diğer alanlarda müminlerin de bu vasfa sahip olmaları için büyük gayret sarf ettiği görülür.
“Birine emniyet edip güvenen” anlamındaki emîn kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de Resûlullah (a.s.) hakkında: “O Allah’a inanır, müminlere güvenir”[198] ifadesi içinde geçmektedir.
Yemen’den gelen bir malın taksimi sırasında: “Allah’tan kork yâ Muhammed!” diyen birine, Hz. Peygamber (a.s.): “Yoksa siz bana güvenmiyor musunuz? Ben göktekilerin bile eminiyim” demiş;[199]
Diğer bir rivâyete göre ise: “Bana siz güvenmezseniz yeryüzündeki insanlar
hakkında hiç Allah güvenir mi?” karşılığını vermiştir.[200]
Bütün sahabeler (r.anhum), Resûl-i Ekrem’i (a.s.) emîn olarak tanımış ve ona (a.s.) bağlanmışlardır.[201]


[191] Beyhakî, I,90.
[192] İbn Sa’d, I,121,156.
[ ومعناه: القوي الحافظ الذي يوثق بأمانته ويرغب في ديانته، فعيل بمعنى فاعل من أمن ككرم فهو أمين وأمان كرمان) [ 193 ). Bkz. Şâmî,I,434.
[194] İbn İshâk, s. 57; İbn Sa’d, I,121,156; İbn Hişâm, I,210; Taberî, II,376; Beyhakî, II,30.
[195] Buhârî, “Bed’ü’’-vahy”, 3.
[196] Zikredilen metnin geçtiği dörtlük Süheylî’nin kaydına göre şöyledir: ذَكَرَتْ زَيْنَبُ لَمَا يَمّمَتْ إضَمًا … فَقُلْت : سَقْيًا لِشَخْصِ يَسْكُنُ الْحَرَمَبِنْتُ الَْمِينِ جَزَاهَا ا صَالِحَةً … وَكُلّ بَعْلٍ سَيُثْنِي بِاَلّذِي عَلِمَا
[197] İbn Seyyidinnâs (1992 n.), II,279-280; Şâmî, I,435.
[198] et-Tevbe 9/ 61.
[199] Buhârî, “Megâzî”, 61.
[200] Müslim, “Zekât”, 143, 144.
[201] Bkz. Şâmî, I,434-435 (Resûlullah -a.s.- ın Mübarek İsimleri: Şerh Ve Mülahazalar: I,352-521); H.
Algül, “Emîn”, DİA, XI,111; M. A. Kapar, “Hz. Peygamber’in Güvenilirliği”, İSTEM, Konya 2003,I,41-50.
Kasım Şulul, Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı, 2014, ss.142-144.

admin

Comments are closed.