Suffa mektebinin inşası ve sahabenin burada talime başlaması

eski-kitap_69914Mescid-i Nebevî’nin inşasından sonra.[206] Mescid-i Nebevî, ilk inşa edildiğinde işlevleri ayrı üç mekânı kapsıyordu. Bunlardan biri, “üstü örtülü yer”, “gölgelik” anlamına gelen “suffe” yahut “zulla” denen ve eğitim-öğretim için kullanılan mahaldir ki, siyer-megâzî kaynaklarında “Suffe” ismiyle çokça zikredilir. Burada barınanlara ise Ashâb-ı Suffe denilmiştir. Burada barınanlara dair rivâyetler, Suffe denilen yerin çok geniş olduğu kanaatini uyandırır. Muhtemelen Medineli Müslümanlar, öğrenim için Suffe’ye gündüz gelir gece evlerine dönerlerdi. Suffe’da, evleri barkları olmayan fakir sahâbeler barınıyordu. Burada ikamet eden ve feragate dayalı bir hayata sahip olan Suffe Ashâbı, vakitlerinin çoğunu Resûl-i Ekrem’den (a.s.) ilim ve feyiz almak, Kur’ân-ı Kerîm okumak ve ibadet etmekle geçirirlerdi. [İlk Müslümanlardan ve –bir rivâyete göre- aşere-i mübeşşere’den biri, Kûfe tefsir ve fıkıh mekteplerinin kurucusu] Ebû Abdirrahmân Abdullah b. Mes’ûd b. Gafil b. Habîb el-Hüzelî (v. 32/652-53), Übey b. Ka’b b. Kays el-Hazrecî en-Neccârî el-Muâvî el-Ensârî (v. 30/650),[207] Ebû Abdirrahmân Muâz b. Cebel b. Amr el-Hazrecî el-Cüşemî el-Ensârî (v.17/638) ve Ebu’d-Derdâ’ Uveymir b. Kays el-Hazrecî’yi (v. 32/652 [?]) gibi Hz. Peygamber (a.s.) tarafından görevlendirilen öğretmenlerin marifetiyle de kendilerine Kur’ân-ı Kerîm öğretilirdi. Bunlardan yetişenler, Müslüman olan kabilelere Kur’ân-ı Kerîm öğretmek için gönderilirdi. Bu sebeple bunlara kurrâ’ denilirdi. Mütevazı, fakat feyizli olan bu mekânda bazen dört yüz, beş yüz civarında bir sayıya ulaşan bir irfan ordusu bulunurdu. Suffe Ashâbı’nın sayısı, evlenme, ölüm ve sefere çıkma gibi sebeplerle bazen artar bazen eksilirdi. Burası tam anlamıyla gündüzlü ve yatılı, ücretsiz bir ilim yuvası idi. Suffe’de pek çok ilim erbabı yetişmiştir. Suffe’nin parlak simalarından birisi olan Ebû Hüreyre (v. 58/678), kendisinin çok hadîs rivâyet ettiğinden şikâyet edenlere şu şekilde cevap verirdi: “İnsanlar, ‘Ebû Hüreyre çok hadîs rivâyet ediyor’ deyip duruyorlar. Şâyet Allah’ın Kitabı’nda (Kur’ân-ı Kerîm’de) şu iki âyet olmasaydı hiçbir hadîs nakletmezdim”. Ebû Hüreyre bu sözden sonra: “İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.


[206] Bu takribî tarihlendirme, İbn Sa’d’ın olay sıralamasına göre yapılmıştır. Bkz. et-Tabakât, I,255.
[207] III. Akabe Biati’ne katılanlardan, Resûlullah’ın (a.s.) katibi, başta Bedir olmak üzere bütün gazvelere
katılan Übeyy b. Kâ‘b (r.a.) ( أبي بن كعب : v. H. 30): Kurrâların efendisi ( سيد القراء ) olup Hz. Peygamber
(a.s.) tarafın Kur’ân-ı Kerîm’in kıraat ve tilavetini en iyi bilen olarak tanıtılmıştır. Yüce Allah’ın, Übey’in
(r.a.) ismini zikrederk Hz. Peygamber’den (a.s.) Beyyine Sûresi’ni ona (r.a.) okumasını emretmiştir.
Hz. Ömer (r.a.), Ubey b. Ka’b’ı (r.a.) “Müslümanların efendisi” diye nitelemiştir.
Kasım Şulul, Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı, 2014, ss.386-387.

admin

Comments are closed.