Şakk-ı Sadr Mucizesi
Sözlükte “yarmak” anlamına gelen şakk ile “göğüs” manasına gelen sadr kelimelerinden meydana gelen bu izafe (isim tamlaması) mastarın mefulüne izafesi olup “göğsün yarılması” demektir. Kaynaklarda şerh (açmak) kelimesiyle oluşan şerh-i sadr[90] ibaresi de geçer. Konuyla ilgili siyer ve hadîs kaynaklarında yer alan açıklamalar şöyle özetlenebilir:
(1) Resûl-i Ekrem’in (a.s.) sütannesinin yanında; dört beş yaşlarında iken (Ahmed b. Hanbel, Dârimî, İbn İshâk),(2) On küsur yaşında (Ahmed b. Hanbel),
(3) İlk vahiy almaya başladığı sırada (Tayâlisî)[91] veya
(4) İsrâ gecesi mirâca çıkmadan önce (Ahmed b. Hanbel , Buhârî, Müslim, Tirmizî).[92]
Kâdı İyâz’a göre, Resûlullah’ın (a.s.) göğsünün yarılması hâdisesi, onun (a.s.) çocukluğunda, peygamberlikten önce olmuştur. Bu olay, güvenilir birçok muhaddisin rivâyet ettiği üzere, isrâ hâdisesinden tamamen ayır bir olaydır.[93] Cebrâil veya insan suretine girmiş iki melek, onun (a.s.) yanına gelip göğsünü açmış, kalbini çıkardıktan sonra ondan bir kan pıhtısı almış, kalbi hikmet ve iman ile doldurulmuş,[94] ardından kalbi yıkayıp yerine koymuş, göğsünü de kapatmıştır.
El-İnşirâh Sûresi’nin “Biz senin göğsünü açmadık mı?”[95] meâlindeki âyetinin, zikredilen mucizeye işaret ettiği kaydedilir.[96]
Müfessirler arasında kabul gören bir görüşe göre ise âyet cismanî bir müdahaleyi değil Hz. Peygamber’in (a.s.) kalbinin ilim ve hikmetle zenginleştirildiğini, üzüntü ve sıkıntısı giderilerek kalbine ferahlık verildiğini (şerh-i sadr) ifade etmektedir. Söz konusu âyeti, İbn Abbâs (r.a.): “Allah, Peygamber’in kalbini İslâm nuru ile ferahlattı”, Sehl b. Abdillah: “peygamberlik nuruyla ferahlattı”, Hasan-ı Basrî: “Allah onun (a.s.) kalbini hüküm ve ilimle doldurdu”, bazı müfessirler ise: “Vesveseleri kabul etmeyecek şekilde biz senin kalbini arındırmadık mı?” şeklinde tefsir etmişlerdir. “Allah, hidâyetini dilediği kimsenin göğsünü İslâm için açar” [97] ve “Allah’ın İslâm için göğsüne genişlik verdiği kimse Rabb’i tarafından hidâyet nuru üzerinde değil midir?” [98] meâlindeki âyet-i kerîmeler de bu tefsiri desteklemektedir. [99]
[85] İbn Sa’d, I,114-115.
[86] İbn Sa’d, I,109.
[87] İbn Abdilber, el-İstî’âb, IV,270; İbn Seyyidinnâs (1992 n.), I,97; İbn Hacer, el-İsâbe, IV,274.
[88] Ebû Dâvûd, “Kitâbü’l-Edeb”, ( بَاب فِي بِرِّ الْوَالِدَيْنِ ), hadîs no: 4478.
[89] Bkz. Hicretin 8. yılı olaylarından: “152. Huneyn Gazvesi”ne.
[90] Bu tabir için bkz. el-En’âm 6/125; en-Nahl 16/106; Tâ Hâ 20/25; ez-Zümer 39/22; el-İnşirâh 94/1.
[ فَأَخَذَنِي جِبْرِيلُ فَصَلَقَنِي لِحَلاَوَةِ الْقَفَا وَشَقَّ عَنْ بَطْنِي فَأَخْرَجَ مِنْهُ مَا شَاءَ اللهُ ثُمَّ غَسَلَهُ فِي طَسْتٍ مِنْ ذَهَبٍ ثُمَّ أَعَادَهُ فِيهِ ثُمَّ كَفَأَنِي كَمَا يُكْفأُ) [ 91
(الإِنَاءُ ثُمَّ خَتَمَ فِي ظَهْرِي حَتَّى وَجَدْتُ مَسَّ الْخَاتَمِ ثُمَّ قَالَ لِي: اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ، وَلَمْ أَقْرَأْ كِتَابًا قَطُّ
[92] Buhârî, “Menâkıbi’l-Ensâr”, 63/42; Müslim, “el-İmân”, 1/261,263; E. Ahatlı, “Şakk-ı Sadr”, DİA, XXXVIII,309-310.
[93] Kâdı İyâz, Şifâ-i Şerîf, çev. M. Y. Kandemir, İstanbul 1433/2012; I,376-378.
[94] Süheyli, II,190.
[95] el-İnşirâh 94/1.
[96] Kastallânî, el-Mevâhib, I,156,158-159,204; Zürkânî (1996 n.), II,280 vd.; eş-Şâmî, II,58 vd.
[97] el-En’âm 6/125.
[98] ez-Zümer 39/22.
[99] Buhârî, “et-Tefsîr”, 65/94; Kâdı İyâz, s. 22; K. Yaşaroğlu, “İnşirâh Sûresi”, DİA, XXII,345-346.
Kasım Şulul, Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı, 2014, ss.119-120.