Hz. Muhammed’in (a.s.) Babası Abdullah’ın Doğumu

İran’ın Sâsânî İmparatoru Enûşirvân’ın iktidarının[1] 24. yılında.[2] Abdülmuttalib, on erkek çocuğuna sahip oluktan sonra gördüğü bir rüya üzerine adağını hatırladı ve oğulları arasında kura çekmeye karar verdi. Çekilen kura, o günkü oğullarının veya aynı anadan doğanların [11] en küçüğü olan Abdullah’a çıktı. Abdülmuttalib, oğlu Abdullah’ı kurban etmeye kalkışınca buna şiddetle karşı çıkıldı. Böyle bir şeyi yaptığı takdirde bunun kötü bir gelenek haline gelebileceği hatırlatıldı.
Kureyşliler, Abdülmuttalib’e: “Ey Abdülmuttalib! Ne yapmak istiyorsun?” dediler.
O da: “Onu kurban edeceğim” deyince, Kureyşliler ile Abdülmuttalib’in oğulları hep bir ağızdan: “Allah’a yemin ederizki Abdullah ile onun diyeti olan develer arasında ok çekmeden onu kesemezsin.
Çünkü sen onu kesersen herkes artık çocuğunu adar ve bu suretle onu keser.
İş bu kerteye varırsa insanlar ne diye yaşıyorlar?” dediler.
Abdullah’ın dayılarından olan el-Muğîre b. Abdillah b. Amr b. Mahzum da Abdülmuttalib’e:
“Allah’a yemin ederim ki Abdullah ile onun diyeti olan develer arasında ok çekmeden onu kesemezsin, onun diyeti malımızdan olacaksa veririz” dedi.
Kureyşliler ve Abdülmuttalib’in oğulları, Abdülmuttalib’e: “Yapma, onu kurban etme; onu Hicazlı arrâfe[12] kadına götür. Kadının emrinde bir cin var. Dilediğini yap ama kadına danış; Abdullah’ı kurban etmeni söylerse kurban edersin; eğer sen ve Abdullah için iyi olacak başka bir şey söylerse onu yaparsın” dediler.

Hicaz’da yaşayan Secâh ( سجاح ) veya Kutbe ( قطبة ) adındaki kadın arrâfe, adak borcundan kurtulmak için Abdullah’ın yerine deve kurban edilmesini tavsiye etti. Abdülmuttalib, o günkü örfe göre insan diyeti olarak kabul edilen on deve getirtti. Abdullah ile develer arasında kura çektirdi. Kura Abdullah’a çıktıkça deve sayısını onar onar arttırarak kuraya devam edildi, sayı yüze ulaşınca kura develere çıktı. Bunun üzerine Abdülmuttalib, yüz deveyi kurban ederek çok sevdiği oğlu Abdullah’ı kurtardı. Abdullah hakkında bilgi veren bütün kaynaklar kurban hâdisesinden bahseder, Arap örfünde insan diyetinin yüz deveye çıkışının bu hâdise ile başladığını, daha sonra İslâm hukukunun da bunu kabul ettiğini ifade eder.[13]

Resûlullah (a.s.), Atası Hz. İsmail’i (a.s.) ve kendi babası Abdullah’ı kastederek: “Ben iki kurbanlığın oğluyum” ( 14 ](أنا ابن الذبيحين ] demiştir. Bir bedevî Arap, Hz. Peygamber’e (a.s.): “Ey iki kurbanlığın oğlu!” ( يا إبنالذبيحين ) diye hitap etmiş, o (a.s.) da bunu tebessümle karşılamıştır.[15]

ez-Zebîh ( الذبيح /kurban) diye lakap verilen Abdullah’ın künyelerinin ise Ebû Kusem ( أبو قثم ), Ebû Muhammed veya Ebû Ahmed olduğu rivâyet edilmiştir. Kusem ( قثم ), Hz. Muhammed’in (a.s.) isimlerinden olup “i’ta/vermek” veya “cem’/toplamak” anlamına gelen “kasm” ( القثم ) kelimesinden alınmıştır. Hayrı kendi şahsında toplayan kimse için kasûm ( قثوم ) ve kusem ( قثم ) denir.[16]

Abdullah, akranları arasında çok beğenilen yakışıklı bir gençti. Siması diğer gençlerde bulunmayan bir güzellik ve parlaklığa sahipti. Ona “Mekke’nin dolunayı” ( قمر البطحاء ) deniliyordu. Bu güzellik ve parlaklık, evlilik sonrasında Âmine Hatun’a intikal eden nübüvvet nurudur.[17]


[1] Enûşirvân’ın iktidar yılları 528-575 (M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, I,354) veya 531-579’dır (A.Tefazzülî, “Enûşirvân”, DİA, XI,255).
[2] Süheylî, II,187; Taberî, II,196,247,248,263 196; İbnü’l-Cevzî, I,153.
[9] Bkz. İbn Kuteybe, el-Maârif, s. 118-119; Hafız Alaeddin Ebû Abdillah Moğultay b. Kılıç b. Abdillah el-Bekcerî el-Hikrî el-Hanefî (689-762/1290-1361), Muhtasaru’s-Sîreti’n-Nebeviyye, thk. Muhammed Zeynuhum Muhammed Azb, Kahire 1422/2001, s. 14.
[10] Fâtıma bint Amr b. ‘Âiz b. Âbd b. İmrân b. Mahzûm b. Yakaza b. Mürre b. Ka’b b. Lüey b. Gâlib b. Fihr (Kureyş). Bkz. İbn Hişâm, I,161; Belâzürî, Ensâb, I,97; el-Birrî, el-Cemheretu fî Nesebi’n-Nebiyyi ve Ashâbihi’l-Aşere, I,190 (eş-Şâmile); Abdullah b. Ahmed b. Muhammed İbn Kudâme el-Makdisî (v. 620/1223), et-Tebyîn fî Ensâbil’l-Kureşiyyîn, thk. Muhammed Nâyif, Beyrut 1988, s. 96.
[11] Zürkânî (1996 n.), I,189-190.
[12] A. S. Kılavuz, “Arrâf”, DİA, III,393-394.
[13] İbn Sa’d, 89.
[14] İbrahim b. Muhammed el-Hüseynî (1054-1120/1644-1708), el-Beyân ve’t-Ta’rîf, thk. Seyfeddin Katib, Beyrut 1401, I,293; el-Münâvî, Zeynüddîn Muhammed Abdürraûf b. Tâcilârifîn b. Nûriddîn Alî el-Münâvî el-Haddâdî (952-1031/1545-1622), Feyzü’l-Kadîr Şerhu’l-Câmi’ü’s-Sagîr’, Beyrut 1972, III,569; İsmâil b. Muhammed el-Aclûnî (v. 1162/1748), Keşfü’l-Hafâ, thk. Ahmed Kalâş, Beyrut 1405, I,230 (hadîs no: 606); Muhammed b. Ali b. Muhammed eş-Şevkânî (v. 1255), Neylü’l-
Evtâr, Beyrut 1973, IX,164.
[15] İbn İshâk, s. 10-21; İbn Hişâm, I,151-155,160-164; İbn Sa’d, I,88-100; Belâzürî, Ensâb, I,88,100-101; Taberî, I,250,327-333; Beykakî, 98-101; Diyârbekrî (v. 990/1582), Tarihü’l-Hamîs, Beyrut ts., I,182-185.
[16] Belâzürî, Ensâb, I,100; Şâmî, I,244.
[17] Belâzürî, Ensâb, I,88; İbn Seyyidinnâs (1992 n.), I,77; Taberî, II,333; Zürkânî (1996 n.), I,193; B.Topaloğlu, “Abdullah”, DİA, I,75-76.
Kasım Şulul, Son Peygamber Hz. Muhammedin (sa) Hayatı, 2014, ss.104-106

admin

Comments are closed.