Umretü’l-Kaza/Kaza Umresi

karaoglan_11- Hazırlık emri: 1 Zilkade H. 7.[219]
2- Çıkış: 6 Zilkade H. 7, Pazartesi.[220]
3- Umre: Zilkade H. 7. [221]
4- Dönüş: Zilhicce H. 7.[222]

Umretü’l-Kazâ Denilmesinin Nedeni
Bazı megâzî alimleri, Ümretü’l-kazâ Seferi’ne gazve demiştir. Mûsâ b. Ukbe’ye göre, bu umre ziyaretine gazve denilmesinin sebebi, Hz. Peygamber’in (a.s.) Kureyşli müşriklerin hıyanet edeceği endişesiyle savaşa da hazırlık yaparak yola çıkmasıdır.[223]
Bu umre, Hudeybiye Antlaşması’nın bir maddesine dayandığı için, Umretü’s- sulh, Umretü’l-kaziyye, Umretü’l-kazâ ve Umretü’l-kısâs adlarıyla da anılmıştır. Bir görüşe göre, bu ifadedeki kaza, fakihler örfündeki eda karşıtı olan kaza değil, hüküm anlamındaki kazadır. Mesela, Umretü’l-kaziyye ifadesindeki “el-kazâ” kelimesi, Mâlik b. Enes ve onun bu konuda görüşünü benimseyenlere göre, borcunu ödemek, kaza etmek anlamındaki “kazâ” fiilinden değil, “mukâzât” (hüküm) kelimesinden gelmektedir. Çünkü Hz. Peygamber (a.s.), bu umre için Mekkeliler ile antlaşma yapmıştı. Bu antlaşmadan dolayı “Umretü’l-kaziyye” diye adlandırılmıştır.[224]

İmâm Ebû Hanîfe Nu’mân b. Sâbit’e (80-150/599-767) göre, bu umre edanın karşıtı olan kaza anlamında yapılmıştır; yani eda edilemeyen Hudeybiye Umresi’nin kazasıdır.[225]
Umretü’l-Kazâ Hicretin 7. yılında, müşriklerin Hz. Peygamber’i (a.s.) Beytullah Kâbe’yi ziyaretten alıkonduğu ve hakkında Yüce Allah’ın:

“Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır”[226] âyetini indirdiği Zilkade ayı girince, Resûlullah (a.s.) ashâbına umre için hazırlanmalarını, Hudeybiye seferine katılanlardan hiç kimsenin bundan geri kalmamasını emretti. Hayber’de şehit düşenlerle eceli gelip de ölenler dışında,Hudeybiye Seferi’ne katılanların tamamı Ümretü’l-Kazâ’da bulundu.

O sırada Medine’de bulunan bazı bedeviler: “Ey Allah Resûlü! Vallahi bizim ne yol azığımız, ne de yolda bizi doyuracak kimsemiz var” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (a.s.), Müslümanlara Allah yolunda infakta bulunmalarını ve sadaka vermelerini emretti; ihtiyaç sahiplerine yardım etmekten ellerini çekip de helak olmamaları konusunda onları uyardı. Bazı Müslümanlar: “Ey Allah Resûlü! Biz, neyi sadaka verelim, hiç bir şey  bulamıyoruz ki?” dediler.

Hz. Peygamber (a.s.) de: “Ne olursa, isterse yarım hurma olsun” buyurdu.İbn İshâk’a göre, kadın ve çocuklar hariç Müslümanların sayısı 2000 kişi idi. Resûlullah (a.s.), Medine’de kendi yerine -Vâkıdî’ye göre- Ebû Ruhm
Külsûm b. Husayn b. Abîd b. Halef el-Gıfârî’yi vekil tayin etti. Resûlullah (a.s.), Umretü’l-kazâ’da, 60 deveyi kurbanlık olarak sevk etmiş, kurbanların boynuna kendi elleriyle nişan (gerdanlık) takmış ve Naciye b. Cündüb el-Eslemî’ye, Ebû Hüreyre ve Eslemli dört gençle birlikte kurbanlıklarla ilgilenme görevini vermiştir.
Hz. Peygamber (a.s.), yanına kılıç, miğfer, zırh ve mızrak gibi silahlar aldı. Muhammed b. Mesleme’nin komutasında yüz de süvari sevk etti. Zülhüleyfe mevkiine geldiğinde süvari birliğini öne geçirdi. Silahları korumakla Beşîr b. Sa’d’ı görevlendirdi.
Hz. Peygamber’e (a.s.): “Ey Allah Resûlü! Müşrikler bize, kınındaki yolcu kılıcından başka bir silahla yanlarına girmememizi şart koştukları halde sen, silah taşımaktasın?!” denildi. Hz. Peygamber (a.s.) de: “Biz o silahları Harem’e müşriklerin yanına sokacak değiliz. Fakat onlar yakınımızda olacaklar. Şayet Kureyşliler’den bize yönelik herhangi bir saldırı söz konusu olursa, silahlarımız yakınımızda, elimizin altındabulunmuş olur”  buyurdu. Kureyş durumdan haberdar olunca, ürkmüş, ancak gördüklerinin tedbirden öte bir şey olmadığını anlayınca rahatlamışlardır.[227]
Belirlenmiş takvim dışında Kâbe’yi ziyaret etmeye “küçük hac” (umre) adı verilir. Mekkeliler, Müslümanların bu ziyareti sırasında şehirlerini boşaltarak çevredeki dağlara çekildiler. Şayet Resûlullah (a.s.) maddi çıkarlar peşinde koşan ve kurallara bağlı kalmayan bir siyasî başkan olsaydı, onun (a.s.) için önceden kararlaştırılmış süreyi uzatarak Mekke’yi “işgal” kadar kolay bir şey olamazdı. Zira Hz. Peygamber (a.s.), Mekke’ye oldukça güçlü bir ordu ile gelmişti;
Mekkeliler tüm mal mülklerini evlerinde bırakıp gitmişlerdi. Böyle bir işgalden sonra karşı saldırıda bulunulması halinde, Müslümanlar kendilerini Mekkelilerin hücumuna karşı daha kolay savunabilirlerdi. Fakat Resûlullah (a.s.) dünya malına ve insanların maddî âlemlerine hükmetme gibi bir ihtiras peşinde koşmuyordu. O, gönülleri kazanma ve örf ve adetleri değiştirme gibi ilahî bir görevle gelmişti.Kimse Mekkelilerin bomboş evlerine ilişmedi. Şehir halkının duygularını incitecek hiçbir kışkırtma da olmadı. Hatta Resûlullah (a.s.), onlarla daha dostça ilişkiler kurmaya çalıştı. Gerçekten de, önceden kararlaştırılan üç günlük sürenin sonunda, Mekkelilerden oluşan küçük bir heyet şehre gelerek, Müslümanların artık bölgeyi terk etmelerini istedi. Hz. Muhammed (a.s.), onları saygı ile karşılayıp itibar gösterdi ve -Meymûne bint Hâris ile evliliği münasebetiyle- bütün Mekkelilerin davetli olarak katılacakları bir ziyafet vermeyi önerdi. Reddedilmesi üzerine Resûlullah (a.s.), Mekke’yi terk etti.[228]
Ebû Ubeyde’ye göre: “Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih (yani Hayber’i) verdi”[229] meâlindeki âyet Umretü’l-kazâ hakkında
inmiştir.[230]
Maktulün Diyetinin “Kasâme” Usûlüne Göre Toplanması Umretü’l-kazâ’dan hemen önce, Abdullah b. Sehl el-Ensârî el-Hârisî,[231] Hayber’de faili meçhul bir şekilde öldürüldü. Bunun üzerine Resûlullah (a.s.), maktulün diyetinin “kasâme” usûlüne göre toplanmasına hükmetti.[232] Kasâme ( القسامة ), sözlükte, “yemin etmek, yemin eden topluluk; barış ve yüz güzelliği” gibi anlamlara gelir.[233] İslâm hukukunda kasâme, faili meçhul cinayetlerde cezaî ve malî sorumluluğu tesbit amacıyla cinâyetin işlendiği bölge insanlarının veya maktulün yakınlarının yemin etmesi usûlünü ifade eden bir terimdir: 234 ].(القسامة هي أيمان تقسم على المتهمين في الدم) ]


Kasım Şulul, Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı, 2014, ss.677-680 

[219] İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, VII,500.
[220] İbn Habîb’e göre, Pazartesi günü yola çıkılmıştır. Bkz. el-Muhabber, s. 115.
[221] Belâzürî, Ensâb, I,449; Beyhakî, IV,313,314; İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, VII,500; Şâmî, XI,208.
[222] Vâkıdî, II,731,741; İbn Sa’d, II,120; III,527; İbn Kesîr, III,444; Halîfe b. Hayyât, s. 51; Taberî, III,265; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, I,422; Şâmî, V,195.
[223] Zürkânî (1996 n.), III,311; Şâmî, V,196.
[224] Süheylî, VII,156-157.

[225] Daha fazla bilgi için bkz. Beyhakî, IV,317-318; Zürkânî (1996 n.), III,311 vd.
[226] el-Bakara 2/194.

[227] Şâmî, V,189-198.
[228] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, I,261-262.

[229] el-Fetih 48/27.
[230] İbn Hişâm, IV,14.
[231] İbn Abdilber, el-İstî’âb, II,387; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, III,274-275; İbn Hacer, el-İsâbe, II,322.
[232] Bkz. Vâkıdî, II,715; Abdürrezzâk, X,44-48; Müslim, “el-Kasâme ve’l-muhâribîn ve’l-kısâs ve’d-diyât” 28/1669; Buhârî, “el-Edeb”, 78/89; “ed-Diyât”, 88/21; İbn Kayyim el-Cevziyye, VI,277; Tecrîd Tercemesi, VIII,470).
[233] Fîrûzâbâdî, s. 1483.
[234] Cürcânî, et-Ta’rifât, “kasâme” md.; İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, VII,156; A. Bardakoğlu, “Kasâme”, DİA, XXIV,528.

Zehra Nassan

Comments are closed.