Hz. Muhammedin (sav) Veda Haccı için Medineden çıkması

gül1- Medine’den çıkış: Zilkade’nin bitimine 5 gece kala
H. 10,[104] Cumartesi.[105]
2- Mekke’ye varış: 4 Zilhicce H. 10,[106] Pazar.[107]
3- Arafe günü, Arafat Hutbesi: 9 Zilhicce H. 10 Cuma.[108]
4- Mina Hutbesi: 10 Zilhicce H. 10 Cumartesi.[109]
5- Mekke’den ayrılış: 14 Zilhicce H. 10 Çarşamba.[110]

Vedâ Haccı, Resûlullah’ın (a.s.) Zilhicce H. 10 tarihinde eda ettiği hacdır. İbn Sa’d, Müslümanların ilk önceleri buna: “İslâm Haccı” (Haccetü’l-İslâm) dediklerini bildirir.[111] Çünkü Hz. Peygamber (a.s.) Medine’ye hicret ettikten sonra bundan başka hiç haccetmemiş; ilk ve son kez İslâm kurallarına göre hac ibadetini hicretin 10. yılında eda etmiştir.

İbn Abbâs ve Tavûs: “Vedâ Haccı” demeyi hoş karşılamaz; onun yerine İslâm Haccı derlerdi.[112] Belâzürî, Hz. Peygamber’in (a.s.) vefatından sonra Vedâ Haccı denilmeye başlandığını kaydeder.[113] Ashabın, Veda Haccı tabirini, Hz. Peygamber’in (a.s.) vefatından sonra, hâdiseyi hikâye ederken kullanmaya başladıkları kuvvetle muhtemeldir.[114] Vedâ Haccı denilmesi, Resûlullah’ın (a.s.) Arafat, Müzdelife ve Mina’da irat ettiği hitâbelerinde: “Menasikinizi[115] benden gördüğünüz gibi muhafaza ediniz. Belki bundan sonra sizinle buluşamam” diye ashâbıyla vedalaşmasından dolayıdır.[116]

Vedâ Haccı’na, hac ibadetinin bütün kural ve yöntemleri Hz. Peygamber (a.s.) tarafından Müslümanlara duyurulduğundan “Tebliğ Haccı” (Haccatü’l-Belâğ),[117] hac ibadetiyle İslâm Dini’nin getirdiği bütün ibadet ve medeniyet kaideleri, Allah’a kulluk ve insanlık esasları Hz. Peygamber (a.s.) tarafından tamamıyla tebliğ edilmiş ve dinin kemale erdiği, Arafat’ta vakfe yaptığı sırada inmiş olan el-Mâide Sûresi’nin 3. âyetiyle bildirilmiş olmasından dolayı “Haccatü’t- Kemâl ve’t-Tamam” da denilmiştir.[118]
Vedâ Haccı’yla ilgili dikkat çeken hususlardan bir kısmı şunlardır:
1- Hz. Peygamber’in (a.s.), Medine’de Vedâ Haccı’ndan başka hac etmediği ve bunu da hicrî 10. senede eda ettiği ittifakla kabul edilmiştir. Hicretten önce hac yapıp yapmadığı ise ihtilaflıdır.[119]
2- Şa’bî şöyle demiştir: “Peygamber (a.s.), Arafat’ta İbrahim’in (a.s.) durduğu yerde iken:
‘Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim’ âyeti[120] indirildi; o zaman şirk mahvolmuş, Câhiliye hayat telakkisi yıkılmıştı.”[121]
Başta Buhârî olmak üzere Ehl-i Sünnet hadîs ve siyer kaynakları, meâli verilen el-Mâide Sûresi’nin 3. âyetinin

Vedâ Haccı’nda Arafat günü; yani 9 Zilhicce H. 10 Cuma günü indirildiğini belirtirler.[122]
Tarık b. Şihâb şöyle demiştir: “Bir Yahudi, Hz. Ömer’e (r.a.): ‘Ey Müminlerin Emîri, kitabınızda okumakta olduğunuz bir âyet var ki biz Yahûdîlere nâzil olsaydı, iniş gününü bayram yapardık’ demiş.

Hz. Ömer (r.a.): ‘Hangi âyettir o?’ diye sormuş.

Yahûdî, el-Mâide Sûresi’nin üçüncü âyeti olduğunu söylemiş.

Hz. Ömer (r.a.) de bunun üzerine: ‘Biz bu âyetin indiği günü de yeri de hakkıyla biliyor, kıymetini takdir ediyoruz. Bu âyet, Resûlullah’a (a.s.) bir Cuma günü Arafat’ta vakfe yaparken inmiştir” cevabını vermiştir.

İlk bakışta Hz. Ömer’in (r.a.) cevabı soruya uygun düşmemiş gibi sanılabilir.Oysa soru ile cevap üç yönden birbiriyle uyumludur:
ı- Âyet-i kerîme, arefe günü ikindiden sonra nâzil olduğu için bayram gecesi nâzil olmuş yahut inişiyle hemen bayram gerçekleşmiş demektir.
ıı- Âyet-i kerîme Cuma günü inmiştir ki o gün, Müslümanların her hafta tekerrür eden bir bayramıdır.
ııı- Arefe gününün kendisi de bayramdır. Nitekim İshâk b. Kubaysa rivâyetinde: “el-Mâide Sûresi’nin 3. âyeti Kurban bayramının arefesi olan Cuma günü nâzil oldu. Cuma da arefe de –Allah’a hamdolsun- bize bayramdır.[123]
3- Hz. Peygamber (a.s.), Arafat’ta şu kudsî duayı yapmıştır: “Allah’ım! Bizim ifade ettiğimiz şekilde, hatta ondan daha hayırlı bir tarzda Sana hamd olsun.Allah’ım! Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm senin içindir. Dönüşüm de Sanadır. Mirasım da Sana aittir. Allah’ım! Kabir azabından, kalbin vesvesesinden ve işlerin dağınıklığından Sana sığınırım.
Allah’ım! Rüzgârın getirdiği afetin şerrinden, gecede saklı olanların şerrinden, gündüzde saklı olanların şerrinden ve zamanın getirdiği felaketlerin şerrinden Sana sığınırım.
Allah’ım! Sen benim sözümü duyuyorsun, yerimi görüyorsun, gizli ve açık her şeyimi biliyorsun. Hiçbir şeyim Sana gizli kalmaz. Ben, ümitsiz, fakir, yardıma muhtaç, sığınma dileyen, korku ve ürperti içinde günahını itiraf ve ikrar eden biriyim.
Senden yoksulun dilenmesi gibi dilekte bulunuyorum. Sana zelil günahkârın yalvarışı gibi yalvarıyorum. Sana korku hisseden felaketzedenin duası gibi dua ediyorum. O ki Sana boyun eğmiş, Senin için gözyaşı dökmüş, bütün vücudu Sana teslim olmuş ve Senin için burnunu sürtmüştür.
Allah’ım! Rabbim! Sana dua etmekte beni bedbaht kılma! Ey kendisinden dilek dilenenlerin en hayırlısı! Ey verenlerin en hayırlısı! Bana karşı şefkatli ve merhametli ol!”:

[اللّهُمّ لَكَ الْحَمْدُ كَالذِي نَقُولُ، وَخَيْرًا مِمّا نَقُولُ اللّهُمّ لَكَ صَلاتِي وَنُسُكِي، وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي،
وَإِلَيْكَ مَآبِي، وَلَكَ رَبّي تُرَاثِي، اللّهُمّ إنّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ، وَوَسْوَسَةِ الصّدْرِ وَشَتَاتِ الأَمْرِ
اللّهُمّ إنّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرّ مَا تَجِيءُ بِهِ الرّيحُ. ومن شر ما يلج في الليل، وشر ما يلج في النهار،
وشر بوائق الدهر. اللّهُمّ تَسْمَعُ كَلامِي، وَتَرَى مَكَانِي، وَتَعْلَمُ سِرّي وَعَلانِيَتِي، لا يَخْفَى عَلَيْك شَيْءٌ
مِنْ أَمْرِي، أَنَا الْبَائِسُ الْفَقِيرُ الْمُسْتَغِيثُ الْمُسْتَجِيرُ وَالْوَجِلُ الْمُشْفِقُ الْمُقِرّ الْمُعْتَرِفُ بِذُنُوبِي، أَسْأَلُكَ
مَسْأَلَةَ الْمِسْكِينِ وَأَبْتَهِلُ إلَيْكَ ابْتِهَالَ الْمُذْنِبِ الذّلِيلِ وَأَدْعُوكَ دُعَاءَ الْخَائِفِ الضّرِيرِ مَنْ خَضَعَتْ لَكَ
رَقَبَتُهُ وَفَاضَتْ لَكَ عَيْنَاهُ وَذُلّ جَسَدُهُ وَرَغِمَ أَنْفُهُ لَكَ اللّهُمّ لا تَجْعَلْنِي بِدُعَائِكَ رَبّ شَقِيّا، وَكُنْ بِي
رَءُوفًا رَحِيمًا، يَا خَيْرَ الْمَسْئُولِينَ وَيَا خَيْرَ الْمُعْطِينَ]

Hz. Peygamber (a.s.) ve ondan (a.s.) önceki peygamberler, Arafat’ta en çok şu kudsî duayı yapmışlardır:
“Allah’tan başka ilah yoktur. O ortaksızdır, birdir/tektir. Mülk O’nundur. Hamd O’na mahsustur. O her şeye kadirdir. Allah’ım! Kalbimi aydınlat, göğsümü aydınlat, kulağımı aydınlat ve gözümü  aydınlat!
Allah’ım! Göğsümü ferahlat, işimi kolaylaştır! Kalbin vesvesesinden, işlerimin dağınıklığından ve kabir fitnesinden/azabından Sana sığınırım.Allah’ım! Gecede ve gündüzde saklı olanların şerrinden, rüzgârların yol açtığı felâketlerin şerrinden ve zamanla gelen afetlerin şerrinden Sana sığınırım”:

[لا إلَهَ إلا ا وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلّ شَيْءٍ قَدِيرٌ اللّهُمّ اجْعَلْ فِي
قَلْبِي نُورًا، وَفِي صَدْرِي نُورًا، وَفِي سَمْعِي نُورًا، وَفِي بَصَرِي نُورًا، اللّهُمّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي، وَيَسّرْ
لِي أَمْرِي، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ وَسْوَاسِ الصّدْرِ وَشَتَاتِ الأََمْرِ وَفِتْنَةِ الْقَبْرِ اللَهُمّ إنّي أَعُوذُ بِك مِنْ شَرّ مَا
[ يَلِجُ فِي اللّيْلِ وَشَرّ مَا يَلِجُ فِي النّهَارِ وَشَرّ مَا تَهُبّ بِهِ الرّيَاحُ وَشَرّ بَوَائِقِ الدّهْرِ ] [ 124

4- Enes b. Mâlik, Vedâ Haccı’nda tıraş olurken saçından bir tel alabilmek için ashâbın Hz. Peygamber’in (a.s.) etrafını kuşattıklarını ve bir pervane gibi dönüp durduklarını bildirmiştir.[125]
5- Hz. Peygamber’in (a.s.) kendisi Vedâ Haccı’nda altmış üç deve kurban etmiştir.[126]
6- Hz. Peygamber (a.s.), Vedâ Haccı’nda başta Arefe günü Arafat’ta ve kurban bayramının ilk günü Mina’da olmak üzere birkaç defa Müslümanlara hitap etmiştir: Tesbit edebildiğimiz kadarıyla Hz. Peygamber’in:
ı- 7 Zilhicce Çarşamba,
ıı- 9 Zilhicce Cuma günü Arafat’ta: Hitâbe, Arafat vadisinde Güneş zevale meylederken Kasvâ adlı devenin üzerinde yapılmıştır.[127]
ııı- 10 Zilhicce Cumartesi kurban bayramının ilk günü,
ıv- 11 Zilhicce ve
v- 12 Zilhicce günlerinde olmak üzere insanlara beş defa hitap ettiği rivâyet edilmiştir.[128]
7- Resûlullah’ın (a.s.) hac amacıyla Mekke’ye bizzat kendisinin gideceği haberi o kadar büyük yankı yapmıştır ki, onun (a.s.) Arafat düzlüğündeki Rahmet Dağı’da (Cebelü’r-Rahme) yaptığı tarihi Vedâ Hutbesi’ni dinlemek üzere, erkek kadın 40.000[129] kişilik bir cemaat toplanmıştır. Bu hutbe, bir anayasa metni gibi, insanların görev ve yükümlülüklerini dile getirmekte ve üç ay kadar sonra vefat edecek olan Resûlullah’ın (a.s.) sayıları 114000’e[130] ulaşan ashabına ve gelecek kuşaklardaki Müslümanlara gerçek vasiyeti niteliğini taşımaktadır.
8- Hz. Peygamber (a.s.), Vedâ Hutbesi’nde önce şirksiz, tek Allah’a imanın (tevhîd) ve hesap gününün önemini bildirmiştir. Hitabesinde esas olarak üzerinde durduğu ilkelerin hedeflerinden birisi can, diğeri ise mal güvenliğidir. Faizin haram kılınması, mal güvenliğini sağlayan en önemli unsurlardan birisidir.
Peygamber Efendimiz (a.s.), dini/inancı, aklı ve nesli geliştirip koruyan inanç, tutum ve davranışları emretmiş, aksini netice verenleri ise yasaklamış ve bu konularda Allah’ın Kitabı Kur’ân-ı Kerîm’e ve kendi Sünnetine başvurulmasını emretmiştir. Şayet Müslümanlar bu ikisine sımsıkı sarılırlarsa hiçbir zaman yanlışa düşmeyeceklerini açıklamıştır.[131]

Vedâ Hutbesi
“Hamd ve şükür Allah’a mahsustur; biz ona hamdeder, ondan yardım ister,affımızı ondan diler ve ona yöneliriz. Nefislerimizin şerlerinden, hareket ve fiillerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah kimi doğru yola iletirse, o kimse için artık sapıklık olamaz; kimi sapıklığa sevk ederse artık o kimse için doğru yola sevk eden kalmamıştır. Allah’tan başka ilah olmadığına, onun tekliğine ve bir ortağının bulunmadığına tanıklık ederim. Yine tanıklık ederim ki Muhammed onun kulu ve resûlüdür.
Ey Allah’ın kulları! Sizlere Allah’tan korkup çekinmenizi tavsiye ve sizi ona itaatte bulunmaya teşvik ederim. Bu sûretle en iyi ve hayırlı olan bir şey ile sözlerime başlamak istiyorum:
O halde ey insanlar! Size açıkladığım şeyleri dinleyin! Zira bilmiyorum, bu yıldan sonra bulunduğum bu yerde belki de sizlerle buluşamayacağım.
Ey insanlar! Kanlarınız (canlarınız), mallarınız, ırzlarınız/namuslarınız, Rabbinizle buluşacağınız güne kadar, bu günün haram olması (her türlü gayrı meşru teceavüzden ve müdahaleden korunmuş olması) gibi haramdır (her türlü gayrı meşru tecavüzden ve müdahaleden korunmuştur).

Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? Ey Allah’ım sen şahit ol! Emanet olarak eli altında bir şey bulunduran kimse, onu kendisine emanet etmiş olan şahsa döndürmelidir.
Gerçekten artık Câhiliye devrinde mevcut (ödünçler üzerindeki) faiz kaldırılmıştır; şu kadarı var ki (ödünç olarak verdiğiniz) sermayeleriniz sizindir; (bu sûretle) ne zulmedecek ve ne de zulüm edileceksiniz. Allah (bundan böyle) faizin mevcut olmayacağına hükmetti. Kaldıracağım ilk faiz, amcam Abbâs b. Abdilmuttalib’in faizidir.
Ve yine Câhiliye devrinin kan davaları kaldırılmıştır; kaldıracağım ilk kan davası (yeğenim) Âmir b. Rebîa b. Abdilmuttalib’in kan davasıdır.

Câhiliye devrinin (Mekke şehri ile ilgili) hükümet vazifeleri kaldırılmıştır. Kâbe muhafızlığı (sidâne) ve hacıların su işleri (sikâye) bundan müstesnadır.
‘Kasten adam öldürmek’ kısas ile cezalandırılır. Taş ve sopa ile öldürmek gibi ‘şüpheli kasıt hallerinde’ yüz deve kan diyeti verilir. Daha fazlasını isteyen kimse, Câhiliye devri insanlarındandır.
Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? Ey Allah’ım sen şahit ol! O halde ey insanlar! Gerçekten şu şeytan, sizin bu ülkeniz üzerinde kendisine tapılmaktan ümidini kesmiş bulunuyor. Fakat o bunun dışındaki iş ve hareketlerinizden
ehemmiyetsiz saydıklarınızdan, kendisine tâbi olunmaktan (kendi çıkarına) hoşnut olacaktır.
Ey insanlar! “Nesî’, küfürde ileri gitmekten başka bir şey değildir. Çünkü bununla, kâfir olanlar saptırılır. Onlar haram ayı, bir yıl helâl sayarlar, bir yıl haram sayarlar ki, Allah’ın haram kıldığının sayısını denk getirip, Allah’ın haram kıldığını helâl yapsınlar.”[133] Şimdi zaman, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü durumuna dönmüştür. “Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre Allah’ın katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır”.[134] Bu dört aydan üçü: Zilkade, Zilhicce ve Muharrem peş peşe gelir. Ayrı ve tek olan öteki ay ise Mudar kabilesinin Recep ayıdır ki bu, Cemâziyelâhir ile Şabân ayı arasında bulunur.[135]

Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? Allah’ım şahit ol!
Ey insanlar! Eşlerinizin sizin üzerinizde bir hakkı bulunduğu gibi sizin de onlar üzerinde bir hakkınız vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız, sizden gayrı başka bir erkeğe döşeğinizi çiğnetmemeleri ve sizin hoşlanmadığınız herhangi bir kimseyi, izninizle olması müstesna, evlerinize sokmamalarıdır. Onların çirkin fiil ve hareketlerde
bulunmalarına müsaade etmeyin; şâyet onlar böyle bir şey yapacak olurlarsa, artık Allah gerçekten size, onları azarlayıp tekdir etmenize ve döşeklerinizi ayırmanıza ve pek ağır olmamak üzere onları dövmenize müsaade etmiştir. Onlar bu fiil ve hareketlerden vazgeçer de size itaat edecek olurlarsa, herkes tarafından makul ve iyi bilinen ölçüler dâhilinde onların yiyecekleri ve giyecekleri sizin üzerinizde bir mükellefiyettir.
Kadınlara en iyi tarzda davranıp muamelede bulununuz; çünkü onlar sizin himayeniz altına girmiş kimselerdir; kendi nefisleri için bir şeye sahip değildirler ve sizler onları Allah’ın emaneti olarak (yanınıza) almış bulunuyorsunuz. Onlara ‘Allah’ın adıyla’ helâlinden yaklaşın. Kadınlar hususunda Allah’tan korkup çekinin ve onlara karşı en iyi bir tarzda davranıp muamele edin!

Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? Allah’ım şahit ol! Ey insanlar! Müminler kardeştir. Bir kimse için kardeşinin malı onun tam rızasını elde etmedikçe helâl olmaz.

Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? Allah’ım şahit ol!
Benden sonra küfre sapıp birbirinizi boğazlar hale gelmeyin. Gerçekten ben size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sıkı sarılır da sebat ederseniz sapıklığa düşmezsiniz; bu Allah’ın Kitabı ve O’nun Peygamberi’nin Sünneti’dir.

Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? Allah’ım şahit ol!
Ey insanlar! Rabbiniz bir, atanız birdir. Hepiniz Âdem’den türemiş bulunuyorsunuz. Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah nezdinde en mükerrem ve makbul olanınız, O’ndan korkup çekineninizdir. Arab’ın Arap olmayan üzerinde bir üstünlüğü yoktur; (varsa) bu, takva yönündendir.

Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? Allah’ım şahit ol!” (Hz. Peygamber’i (a.s.) dinleyen müminlerin “Evet,” demeleri üzerine o (a.s.) da hitabesine şöyle devam etti):“Burada bulunanlar bulunmayanlara (bu sözlerimi) bildirsinler!
Ey insanlar! Allah muhakkak ki her vârisin mirastan olan hissesini tayin ve tesbit etmiştir. O halde bir vasiyet, herhangi bir vâris lehine olmak üzere (diğer vârislerin mahfuz hisse hudutlarını) aşamaz. (Mirasçılardan gayrisi için yapılan) bir vasiyet, miras olarak kalan mallar toplamının üçte birinden fazla olamaz.
Çocuk döşeğe aittir. Zina edenin (cezası) taşlamadır (recim). Babasından gayrı bir kimseye mensubiyet iddiasında bulunan yahut (kendisini himaye altına almış olan) efendisinden gayrisini efendi edenin üzerine Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti olsun! Böyle bir kimsenin ne nafile ibadetleri (yani sarf) ve ne de farz ibadetleri (yani adl) kabul olunacaktır (bu gibi insanların ne tevbeleri ne de adalet ve
şahadetleri kabul edilecektir).
Vesselâmu aleykum.”[136]


Kasım Şulul, Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı, 2014, ss.875-882

[104] İbn Hişâm, IV,248; Taberî, III,388; Zürkânî (1996 n.), IV,144.
[105] Vâkıdî, II,1089; İbn Sa’d, II,173; İbn Kuteybe, el-Maârif, s. 165-166.
[106] İbn Sa’d, II,175,176,187.
[107] Buhârî, “el-Hac”, 27/23; Müslim, “el-Hac”, 1216; İbn Hazm, Cevâmi’, s. 206; İbn Seyyidinnâs (1992 n.), II,360; Zürkânî (1996 n.), IV,145-146.
[108] Bkz. Rûdânî, II,114; Belâzürî, Ensâb, I,475; İbn Seyyidinnâs (1992 n.), II,362.
[109] Vâkıdî, III,1110-1111; Rûdânî, II,158-159; İbn Seyyidinnâs (1992 n.), II,365.
[110] İbn Hazm, Cevâmi’, s. 207; İbn Seyyidinnâs (1992 n.), II,368.
[111] İbn Sa’d, II,172.
[112] Vâkıdî, III,1089; İbn Sa’d, II, 172,173,188,189.
[113] Belâzürî, Ensâb, I,473.
[114] Bkz. Buhârî, “el-Hac”, 27/133; Zürkânî (1996 n.), IV,142.
[115] Tekili nüsuk olup hac ibadetini teşkil eden amel ve fiiller demektir.
[116] Buhârî, “el-Hac”, 27/133; İbn Hişâm, IV,253; Taberî, III,392; el-Mes’ûdî, et-Tenbîh, s. 275-276.

[117] Belâzürî, Ensâb, I,473.
[118] Zürkânî (1996 n.), IV,142; Tecrîd Tercemesi, IV,412; VII,334; X,389-390.
[119] Vâkıdî, III,1089.
[120] el-Mâide 5/3.
[121] İbn Sa’d, II,188; Süheylî, VII,158.
[122] Buhârî, “el-İmân”, 1/32; Tirmizî, “et-Tefsîr”, 6/3233; Saîd b. Mansûr, IV,1 (hadîs no: 713

123] Bkz. Tecrîd Tercemesi, I,54.

[124] İbn Abdilber, et-Temhîd, VI,41; Şâmî, VIII,471.
[125] Vâkıdî, III,1108-1109; İbn Sa’d, II,181.
[126] İbn Seyyidinnâs (1992 n.), II,365; Rûdânî, II,115; Zürkânî (1996 n.), XI,4

[127] Rûdânî, II,114.
[128] Vâkıdî, III,1100-1101; 1103,1110; İbn Sa’d, II,173,174,183,184-186; Belâzürî, Ensâb, I,475; İbn Seyyidinnâs (1992 n.), II,361-367; İbn Kayyim el-Cevziyye, III,30,56,93-94; Zürkânî (1996 n.), XI,453.
[129] İbnü’l-Cevzî, Telkîh, s. 103; M. Hamidullah’a göre 140000, bkz. İslâm Peygamberi, I,273.
[130] İbnü’l-Cevzî, Telkîh, s. 103.
[131] İbn Seyyidinnâs (1992 n.), II,362,365.

[132] N. Bozkurt – M. S. Küçükaşcı, “Mekke”, DİA, XXVIII,561-562 (Mekke’de ilim ve kültür hayatı).

[133] et-Tevbe 9/37.
[134] et-Tevbe 9/36.
[135] Vâkıdî’nin rivâyetinde “ay, 29 ve 30 gündür” şeklinde bir ziyade mevcuttur. Bkz. el-Megâzî, III,1112; ayrıca bkz. Buhârî, “Bed’i’l-halk”, 59/2; “el-Megâzî”, 64/77; “el-Edâhî”, 73/5; “et-Tevhîd”, 98/24; Müslim, “el-Kasâme”, 29; Ebû Dâvûd, “el-Menâsik”, 67; M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, I,274-275.

[136] Bkz. Vâkıdî, III,1103,1110-1113; İbn Hişâm, IV,250-252; İbn Sa’d, II,173,174,183-186; Buhârî, es- Sahîh, IV,1646-1648; IX,4091-4092; Taberî, III,390-391; Ali b. Ahmed b. Said b. Hazm el-Endelüsî (384-456), Haccetü’l-Vedâ, thk. Ebû Süheyb el-Keremî, Riyad 1998; Rûdânî, I,37-38; II,158-162;

Zehra Nassan

Comments are closed.