Halid b. Velidin Ükeydir Seriyyesi için gönderilmesi

seriyyeHz. Peygamber (a.s.) Tebûk Seferi vesilesiyle o bölgedeyken Hâlid b. Velîd komutasında 420[194] kişilik bir askeri birliği -Kuzey Arabistan’da Hicaz-Suriye kervan yolu üzerinde bulunan eski bir ticaret merkezi olan Dûmetülcendel’e[195] sevk etti. Hâlid b. Velîd, Dûmetülcendel kalesini ele geçirdi ve bölgenin Hıristiyan
hâkimi Ükeydir b. Abdilmelik el-Kındîy’i -Resûlullah’ın (a.s.) haber verdiği şekilde- yabani inek avındayken yakalayıp esir aldı ve onun (a.s.) huzuruna götürdü.[196]

Ükeydir b. Abdilmelik ile Antlaşma
İbn İshâk’a göre, Hz. Peygamber (a.s.) cizye ödemek üzere Ükeydir’den bir ahitname almış ve memleketine dönmesine izin vermiştir.[197] Vâkıdî ve Ebû Ubeyde, bu ahitnameyi gördüklerini ve kendileri için birer nüsha yazdıklarını bildirmişlerdir.[198]

Ved ( الودّ ) Putunun Tahribi
Hâlid b. Velîd’in (r.a.) bu seriyyesi neticesinde Dûmetülcendel İslâm hâkimiyetine girdi. Kudâa’dan Kelb b. Vebre kabilesinin taptığı -Dûmetülcendel’in Mârid kalesindeki- Ved adındaki put tahrip edildi. Ved’den: “Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suvâ’dan, Yeğûs’tan, Ye’ûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin!”[199] meâlindeki âyette söz edilir. –Savaş tanrısı olarak kabul edilen Ved, üzerine iç ve dış olmak üzere iki elbise işlenmiş, belinde bir kılıç, omuzunda yay ve sadak, elinde sancak bağlı bir mızrak bulunan büyük bir adam şeklinde bir puttur. Hâlid b. Velîd (r.a.), Benî Abdived ve Benî Âmir el-Ecdâr kabilelerinin mukavemetine rağmen onları mağlub etti. Katan b. Şurayh (Beni Abdived’den) ile Dûmetülcendel yöneticisi Ükeydir b. Abdilmelik’in amcası oğlu Hassan b. Mesâd çatışmada öldürüldü. Dûmetülcendel’deki bu putun yanında savaş aletleri
de bulunuyordu.[200]
Güney Arabistan’da devlet kuran Mainliler (M.Ö. 1400-650) de Ved adında bir aşk tanrısına tapıyorlardı.[201]

Cerba, Ezruh, Makna, Eyle ve Tebûk Heyetleri

Hz. Peygamber (a.s.), Hâlid b. Velîd’i Dûmetülcendel üzerine sevk edip oranın yöneticisi Ükeydir’i esir alınca, başta Eyle olmak üzere Ezruh, Cerba, Makna, Teymâ ve Tebûk gibi yerleşim birimlerinin sakinleri, Tebûk’te bulunan Hz. Peygamber’le (a.s.) anlaşmak üzere heyetler gönderdiler.Vâkıdî, Hayber, Fedek ve Vâdilkurâ’nın Müslümanlar tarafından fethedildiği haberlerinin Teymâ Yahudilerine ulaşması üzerine Hz. Peygamber’le (a.s.) cizye ödemek üzere anlaştıklarına dair bir haber de kaydeder.[203]

Eyle heyetine, Hz. Peygamber’in (a.s.) daha önceden gönderdiği mektuba müspet cevap veren Eyle Piskoposu Yuhanna b. Ru’be başkanlık ediyordu. Heyetler,her yıl tayin edilen cizye miktarlarını ödemeyi kabul ederek İslâm hâkimiyetini tanıdılar ve kendi dinlerinde kaldılar. Mesela Eyle halkı, her yıl 300 dînâr cizye[204] vermek şartıyla Hz. Peygamber’le (a.s.) anlaştı. Hz. Peygamber (a.s.)–Câhiliye döneminde okuma-yazmayı öğrenmiş olan- Cüheym b. es-Salt ( جهيم
بن الصلت ) el-Kureşî el-Muttalibî ve Şurahbil b. Hasene’ye bir vesika yazdırarak onlara verdi:

بسم الله الرحمن الرحيم هذا أمنة من الله ومحمد النبي رسول الله ليحنة بن روبة وأهل أيلة لسفنهم
وسيارتهم في البر والبحر لهم ذمة الله وذمة محمد رسول الله ولمن كان معهم من أهل الشام وأهل
اليمن وأهل البحر ومن أحدث حدثا فإنه لا يحول ماله دون نفسه وأنه طيبة لمن أخذه من الناس وأنه
لا يحل أن يمنعوا ماء يردونه ولا طريقا يريدونه من بر وبحر هذا كتاب جهيم بن الصلت وشرحبيل
بن حسنة بإذن رسول الله:

 

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla. Bu, Allah ve Allah’ın Resûlü Peygamber Muhammed tarafından Yuhanna b. Ru’be ile Eyle halkından karada ve denizde,araçlarla ve gemilerle seyahat edenler için emanıdır. Şam, Yemen ve deniz (Kızıldeniz) sahili halkından Eylelilerle birlikte bulunanlar Allah’ın ve Muhammed Resûlullah’ın himayesindedirler. Onlardan bir kötülük işleyeni malı koruyamayacak, kötülük işleyenin malı, onu alan kimseye helal olacaktır. Su almak isteyenin, denizde ve karada dilediği yola gitmek isteyenin engellenmesi helal olmayacaktır. Bunu Resûlullah’ın (a.s.) izniyle Cüheym b. es-Salt ve Şurahbil b. Hasene yazdı).
Resûlullah (a.s.), Ezrûh ahalisiyle, her recep ayında yüz dînâr altın ödemeleri şartıyla antlaşma yaptı. Makna halkıyla ise ağaçtan yapılan av aletlerinin, zırhların, yetiştirdikleri hayvanlar ve meyvelerin dörtte birini Müslümanlara vermeleri üzerine anlaştı. Hz. Peygamber (a.s.), Ezruh’a uğrayan Müslümanların misafir edilmelerini şart koştu. Ayrıca korku, tehdit gibi nedenlerle onlara sığınan Müslüman misafirlerin düşmana karşı korunacakları güvencesini de kapsayan bir vesika yazdırarak onlara verdi.

Hz. Peygamber’in (a.s.) mezkur yerleşim birimlerinin halklarının can ve mal emniyetlerini garanti altına alan ayrı ayrı ahitnâmeler verdiği de rivâyet edilmiştir.Vâkıdî, Ezrûh halkına verilen ve Allah ile Resûlü’nün himayesi altında odlularını da kapsayan emânnameyi gördüğünü ve kendisi için bir örneğini yazdığını kaydeder.[205]
Belâzürî ise Mısırlı bir şahsın Hz. Peygamber’in (a.s.) Makna halkı için kırmızı deri üzerine yazdığı vesikayı yazısı zarar görmüş bir halde bizzat görüp bir örneğini yazdığını nakleder ve kendisinin de o örnekten bir nüsha yazdığını bildirir.[206]
Resûlullah’ın (a.s.) Cerba, Ezruh ve Eyle bölgelerinde yaşayan gayri müslimlerle yaptığı bu antlaşmalar: “Kitap ehlinden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve peygamberinin haram kıldığı şeyleri haram saymayan ve gerçek dini din edinmeyen kimselerle, boyun eğip kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın” [207] meâlindeki cizye âyetinin uygulandığı antlaşmalar olması sebebiyle önemlidir.[208] 

Bazı şarkiyatçılar, Cerba halkı temsilcilerinin Eyle piskoposu ile beraber Hz. Peygamber’e (a.s.) geldikleri için onların Yahûdî değil Hıristiyan olduklarını ileri sürer. Ancak Vâkıdî ve İbn Sa’d, Cerba ve Ezruh halkının Yahudi olduklarını kaydeder.[209]


Kasım Şulul,Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı,2014,s.811-815

[193] Vâkıdî, III,1025; İbn Sa’d, II,166; Belâzürî, Ensâb, I,491; İbn Hişâm, IV, 169; Taberî, III,349; Beyhakî,
V,250.
[194] Vâkıdî, III,1025.

[195] A. Güner, “Dûmetülcendel”, DİA, X,1-2.
[196] Beyhakî, V,250-253.
[197] İbn Hişâm, IV,170; Taberî, III,350.
[198] Bkz. Vâkıdî, III,1025-1030; İbn Sa’d, I,288-289; Süheylî, VII,396-397; M. Hamidullah, el-Vesâik,293-294.
[199] Nûh 71/23.
[200] Hişâm el-Kelbî, s. 10,55,56; Ş. Yavuz, “Ved”, DİA, XLII,589.
[201] M. Sarıcık, İnanç ve Zihniyet Olarak Câhiliye, s. 217.

[202] İbn Hişâm, IV,169; Vâkıdî, III,1031-1032; Belâzürî, Fütûh, s. 79 vd.
[203] Vâkıdî, II,711.
[204] M. Fayda’ya göre bu “müşterek cizye”dir. Bkz. Hz. Ömer Zamanında Gayr-ı Müslimler, s. 119.

[205] Vâkıdî, III,1032.
[206] Belâzürî, Fütûh, s. 80.
[207] et-Tevbe 9/29.
[208] Vâkıdî, III,1031-1032; İbn Hişâm, IV,169; İbn Sa’d, I, 289-291; Belâzürî, Fütûh, s. 79 vd.; Beyhakî,
V,247-249; İbn Seyyidinnâs, II,220; Tecrîd Tercemesi, VIII,45; M. Hamidullah, el-Vesâik, s. 117-124;
W. E. Kaegi, s. 128-129; M. Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayr-ı Müslimler, s. 118-120; Recep Uslu,
“Ezruh”, DİA, XII,70.

[209] İbn Sa’d, I, 291; Belâzürî, Fütûh, s. 80; M. Fayda, “Cerba”, DİA, VII, 391.[209] İbn Sa’d, I, 291; Belâzürî, Fütûh, s. 80; M. Fayda, “Cerba”, DİA, VII, 391.

Zehra Nassan

Comments are closed.