Efendimiz’in zekat memurlarını çeşitli bölgelere göndermesi

medine-carsisi-60-x-90-2005-_resized500x3201 Muharrem H. 9.[12]

Zekât sözlükte “artma, arıtma; övgü ve bereket” manalarına gelir. Terim olarak zekât: “Akıllı, ergen ve özgür bir Müslüman’ın, aslî ihtiyaçları dışında, nisap miktarını aşmış, üzerinden bir kameri yıl geçmiş, meşru yollarla elde ettiği, hakikaten veya hükmen çoğalma kabiliyeti olan kendi malından, Kur’ân-ı Kerîm’de belirtilen sekiz sınıf muhtaca verilmek (temlik edilmek) üzere, belli bir oranda alınması farz olan payı ifade eder”. Sadaka kelimesi de terim olarak zekâtla eş anlamlıdır. Zekât ile sadaka arasındaki fark, zekât sadece farz olan mali ibadettin ismidir. Sadaka ise -Allah rızasını kazanmak için- hem farz olan zekâtı hem de ihtiyaç sahiplerine nafile olarak verilen/yapılan her türlü yardımları ifade eder.

 Kur’ân-ı Kerîm: “Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı”[13] meâlindeki âyetlerle zekâtı muhtaçların hakkı olarak niteler. Resûlullah (a.s.): “Yüce Allah, ne bir peygamberin, ne de başka birinin sadakalar (zekât) hususunda hüküm vermesine razı olmuştur. Bundan dolayı O, onlara dair hüküm vermiş ve verilmesi gereken yerleri sekiz sınıfa ayırmıştır. Eğer sen o sınıflardan isen sana hakkını veririm” ( إِنَّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ لَمْ يَرْضَ فِيهَا بِحُكْمِ نَبِىٍّ وَلاَ غَيْرِهِ فِى الصَّدَقَاتِ حَتى حَكَمَ هُوَ فِيهَا فَجَزَّأَهَا ثَمَانِيَةَ أَجْزَاءٍ فَإِنْ كُنْتَ مِنْ تِلْكَ الأَجْزَاءِ أَعْطَيْتُكَ أَوْ أَعْطَيْنَاكَ حَقَّكَ ) buyurmuştur.[14] Evet, İslâm’ın beş temel şartından biri olan zekât, malî bir ibadettir. Zekât, Kur’ân-ı Kerîm’de imandan sonra en büyük hakikat olan namazla birlikte zikredilmiştir. Allah’a ibadet etmek ile yoksula yardım etmenin birlikte ve ara vermeden peş peşe zikredilmesi hem çok anlamlı hem de çok harikadır. Hz. Peygamber (a.s.): zekâtı “İslâm’ın köprüsü” ( 15 ](الزَّكَاةُ قَنْطَرَةُ الإِسْلام ] olarak tanıtmıştır.

Zekât: Sosyal sınıflar arasında yardımlaşma ve dayanışmayı sağlar.

Sosyo-ekonomik yapının kalbidir. Kalb: insan bünyesinde kanın dolaşımını ve dolayısıyla canlılığı sağlayan biricik organdır. Bireylerin zorunlu (zaruri) veya diğer türlü (tezyini) ihtiyaçlarının teminini sağlayan ve bireylerin alım gücü demek olan sermaye de insan bünyesindeki kana benzer. Zekât, sermayenin, sosyal bünyede, Allah rızasına uygun bir şekilde devr-i daimini sağlayan bir kurumdur.

  • Toplumsal yapıda sınıflar arasındaki sosyal mesafelerin oluşmasını engeller.
  • Toplumsal çatışma ve çözülmelere mani olur.
  • Toplumda üst tabakadan alt tabakaya merhamet ve şefkat, alt tabakadan üst tabakaya hürmet ve itaati sağlayan bir “köprü”dür.
  • Toplumsal yapıda orta tabaka mensuplarının çoğalmasını, uç üst ve alt tabaka mensuplarının azalmasını sağlar.
  • İnsanlık tarihinde bütün ihtilallerin ve kötü ahlâkların kaynağı iki düşüncedir:

İlki: Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne.
İkincisi: Sen çalış ben yiyeyim.
Birincisi: Sosyal üst tabakaları zulme, ahlâksızlığa ve merhametsizliğe sevk etmiştir.
İkincisi: Sosyal alt tabakaları kine, hasede, kıskançlığa ve çatışmaya sevk etmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm, birinci hastalığı zekâtı farz kılmakla kökünden tedavi eder, ortadan kaldırır. İkinci hastalığı ribayı/faizi haram kılmakla tedavi eder. Kur’ân-ı Kerîm, bütün dünyaya riba/faiz: “Yasaktır” der. “Kavga kapısını kapamak için, banka kapısını kapayınız” diyerek, insanlara ferman eder: İslâm ümmetine: “Girmeyiniz” diye emreder.
Zekâtın:
1- Yoksullara,
2- Düşkünlere,
3- (Zekât toplayan) memurlara,
4- Gönülleri (İslâm’a) ısındırılacak olanlara,
5- (Hürriyetlerini kazanmaya çalışan) kölelere,
6- Borçlulara,
7- Allah yolunda cihad edenlere ve
8- Yolculara temlîk edilmesi/verilmesi emredilmiştir: [ إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللهِ وَابْنِ السَّبِيلِ فَرِيضَةً مِنَ اللهِ وَاللهُ عَلِيمٌ حَكِيم .

İslâm dilinde, Allah rızasını elde etmek için yapılan mâlî yardımların hem farzına hem de nâfile olanına sadaka denir. Zekât ise sadece farz olana denir. Zekâta, sadaka denmesi iki şekilde izah edilmiştir:
Birincisi, malın temizlenip kemâle erip artması,İkincisi de imanda sadakat ve kemale delâlet etmesidir. Sadakanın mutlak sûrette gizli verilmesi emredilmiştir. Zekâtın aleni verilebileceği de ifade edilmiştir.[17] Her durumda hayırların, riya ve gösterişten uzak, insan haysiyet ve şerefinin muhafaza edilerek yapılması Allah rızasına daha uygundur.Zekât Memurlarının Görevlendirilmesi Resûlullah (a.s.), hicrî 9. yılda, zekât farizasını uygulamaya geçirip sünnet haline getirdi; yağmurla ve sel sularıyla sulanan mahsullere onda bir, alet ve edevatlarla sulanan mahsullere yirmide birini zekât olarak takdir etti.

Hz. Peygamber’in (a.s.) kâtiplerinden Zübeyr b. Avvâm ve –Câhiliye döneminde okuma-yazmayı öğrenmiş olan- Cüheym b. es-Salt ( جهيم بن الصلت ) el-Kureşî el-Muttalibî, zekât mallarını kayda geçirirlerdi.[18] Vâkıdî’ye göre, Resûlullah (a.s.), Ci’râne Umresi’ni yaptıktan sonra 27 Zilkade H. 8 Cuma günü Medine’ye döndü. Zilhicce ayını Medine’de geçirdi. 1 Muharrem H. 9’da zekât memurlarını Müslüman kabilelere gönderdi.[19]
Görevlendirilen zekât memurları şunlardır:
1- Büreyde b. Husayb (v. 63) veya Ka’b b. Mâlik’i, Eslem ve Gıfâr’a,
2- Abbâd b. Bişr el-Eşhelî’yi, Süleym ve Müzeyne’ye,
3- Râfi’ b. Mekîs’i, Cüheyne’ye,
4- Amr b. Âs’ı, Benî Fezâre’ye,
5- Dahhâk b. Süfyân el-Kilâbî’yi (v. 11), Benî Kilâb’a,
6- Büsr b. Süfyân el-Huzâî el-Ka’bî’yi, Huzâalı Benî Ka’b’e, [20]

7- İbn el-Lütbeyyete el-Ezdî’yi, Benî Zübyân’a,
8- Benî Sa’d b. Huzeym’den bir şahsı ise kabilesinin zekâtlarını toplamak üzere gönderdi.
Hz. Peygamber (a.s.), memurlara zekât mükelleflerine karşı müsamahalı davranmalarını ve en güzel şeyleri zekât diye seçip almamalarını emretti.[21]


Kasım Şulul,Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı,2014,s.772-774

[12] Vâkıdî, III,973,1084; İbn Sa’d, II,160; Taberî, III,364.
[13] ez-Zâriyât 51/19; el-Meâric 70/24-25.
[14] İbn Sa’d, I,326-327; VII,503; Beyhakî, V,355-358; Şâmî, VI,349-351.
[15] Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, XX,273 (eş-Şâmile).

[16] et-Tevbe 9/60.

[17] “Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarf edenler var ya, onların mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler” (el-Bakara 2/274).
[ وسن رسول الله صلّى الله عليه وسلّم في هذه السنة فرائض الصدقات وأوجب في الغلات مما سقي سيحاً أو سقته السماء العشر، وما سقي) [ 18
بالنواضح نصف العشر ). Bkz. el-Mes’ûdî, et-Tenbîh, s. 272,282.
[19] Vâkıdî, III,960,973,1084; İbn Sa’d, II,160; Makrizî (Katar n.), I,433.
[20] Hz. Peygamber’in kendisine İslâm’a davet mektubu göndermesi üzerine hicrî 6. senede Müslüman olan ve Hudeybiye Umresi’ne katılan Büsr b. Süfyân için bkz. İbn Sa’d, V,458; İbnü’l-Esîr, Üsdü’lĞâbe, I,271-272.

[21] Vâkıdî, III,973; İbn Sa’d, I,160; Taberî, III,387-388.

Zehra Nassan

Comments are closed.