Huneyn Gazvesi

karaoglan_11- Çıkış: 5 Şevvâl[284] veya 6 Şevvâl.
2- Huneyn’e varış: 10 Şevvâl H. 8.
3- Savaş: 11 Şevvâl H. 8.[285]

Kur’ân-ı Kerîm’de adına yer verilen iki gazveden biri Bedir, diğeri ise Huneyn’dir.Âyetler meâlen şöyledir: “Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir’de de size yardım etmişti.Öyle ise Allah’tan sakının ki O’na şükretmiş olasınız.” [286]“Andolsun ki Allah, birçok yerde (savaş alanlarında) ve Huneyn Savaşı’nda size yardım etmişti. Hani çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat sizi hezimeten uğramaktan kurtaramamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda (bozularak) gerisin geri dönmüştünüz.” [287]
Huneyn Gazvesi’ne, Hevâzin ve Evtâs ( أوطاس ) isimleri de verilmiştir.[288] Huneyn, Mekke’nin doğusunda ve oraya 30 km uzaklıkta, Mekke-Tâif arasında, Nahle-i Yemeniyye ( نَخْلَة الْيَمَانِيةَِّ ) yolu üzerinde yer alır. Günümüzde Şerâi’الشرائع) ) ismiyle anılan Huneyn, Seylülkebîr ile Sadr adlı iki vadiyi birleştiren bir vadi olup 5 km uzunluğundadır.[289]

Hevâzin kabilesi, Mekke’nin fethi üzerine sıranın kendilerine geldiğini düşünerek kuvvetlerini bir araya toplamaya başladı. Uzzâ’dan sonra kendi putları Lât’ın da yıkılacağı düşüncesi, Hevâzin’in önemli bir kolu olan Tâifli Sakîfliler’i de telaşlandırdı. Bunun üzerine Sakîfliler o sırada Evtâs’ta toplanan Hevâzinliler’e katıldılar. Huneyn’de müşriklerin safında savaşa katılan kabileler şunlardır: Benî Nasr ve Benî Cuşem: Muâviye b. Bekr b. Hevâzin’den, Sa’d b. Bekr b. Hevâzin,Benî Hilâl b. Âmir b. Sa’saa b. Muâviye b. Bekr b. Hevâzin’den bir grup.[290]
Bunu haber alan Hz. Peygamber (a.s.) -İbn İshâk’a göre[291]- önce Abdullah b. Ebî Hadred Selâme b. Umeyr el-Eslemî’yi (v. 71/690-91) istihbarat için göndermiş ardından 2000’i Mekkelilerden olmak üzere toplam 12000 kişilik bir orduyla Hevâzin’e karşı harekete geçti ve iki ordu Huneyn denilen yerde karşılaştılar. Muhammed b. Abdillah b. Ubeyd b. Umeyr el-Leysî’den nakledildiğine göre de: Resûlullah’ın ordusunda ensârdan 4000, Cüheyne’den 1000, Müzeyne’den 1000, Eslem’den 1000, Gıfâr’dan 1000, Eşca’dan 1000, muhacirler ve diğerlerinden de 1000 kışı yer almıştı. Onunla birlikte tam 10000 kişi bulunuyordu. Mekke’den Huneyn’e çıktığında bu 12000 kişi oldu. Resûlullah’ın Mekke’ye 12000 kişilik bir ordu ile girdiğini söyleyen Urve, Zühri ve İbn Ukbe’nin rivayetlerine göre, “tulakâ”[292] denilen Mekkelilerden katılan iki bin kişi de dikkate alındığında,Resûlullah’ın (a.s.) Huneyn’e sevk ettiği asker sayısı 14000’ni bulmaktadır.

Hz. Peygamber (a.s.), İslâm’ı kabul için iki ay mühlet isteyen: “Sana bu hususta iki ay değil, dört ay mühlet verilmiş, tercih hakkı tanınmıştır” dediği ve o zaman müşrik olan Safvân b. Ümeyye b. Halef el-Kureşî el-Cumahî’den emanet olarak savaşta kullanılmak üzere 100 adet zırh almıştır.[293] Huneyn Savaşı’nda otuz yaşlarındaki Mâlik b. Avf en-Nasrî ve Benî Cüşem b. Bekr b. Hevâzin’den Düreyd b. es-Simme el-Cüşemî,[294] Hevâzinliler’in komutanlığını yaptı.[295] Savaş, 11 Şevvâl H. 8’de sabah başladı:Huneyn’e gece ulaşan İslâm ordusu şafak sökünceye kadar beklemiş, fecir vakti Süleym oğullarından 100 süvarinin oluşturduğu Hâlid b. Velîd’in idaresindeki öncü birliğinin arkasından harekete geçmişti. Hevâzinliler ise Müslümanlardan önce vadiye gelmiş, en dar ve kumlu yerine pusu kurmuşlardı. İslâm askerleri buraya varınca Hevâzinliler onları ok yağmuruna tuttular. Havanın henüz karanlık olması yüzünden pusudaki düşmanların yerlerini tesbit etmek çok zordu. Ürken atlar ve develer sebebiyle öncü birliğinin dağılması üzerine İslâm ordusunun büyük bir kısmı düzensiz bir biçimde geri çekilmeye başladı. Bir süre sonra Hz.Peygamber’in (a.s.) etrafında muhacir, ensâr ve Ehl-i Beyt’ten çok az sayıda asker kaldı.

-Ubeyd b. Amr el-Hazrecî ile Hz. Peygamber’in (a.s.) dadısı Ümmü Eymen’in oğlu, Huneyn’de şehit olan[296]- Eymen, Hz. Peygamber’i (a.s.) Huneyn’de yalnız bırakmayan sekiz kişiyi bir şiirle övmüştür. Bunlar: Hz. Ebû Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Ali (r.a.), Abbâs b. Abdilmuttalib, Fadl b. Abbâs, Ebû Süfyân b. Hâris b. Abdilmuttalib, Üsâme b. Zeyd ve Eymen’dir.[297]

Bu bozgun üzerine,fetih sırasında yeni Müslüman olmuş veya henüz İslâmiyet’i kabul etmemiş bir kısım Mekkeliler bu duruma sevindiklerini ifade eden sözler sarf etmişlerdir. Huneyn Gazvesi’ne katılan ordunun sayıca çokluğuna bakıp bazı Müslümanların: “Bu ordu yenilmez” demesi: “Andolsun ki Allah, birçok yerde (savaş alanlarında) ve Huneyn savaşında size yardım etmişti. Hani çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat sizi hezimete uğramaktan kurtaramamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda (bozularak) gerisin geri dönmüştünüz. Sonra Allah, Resûl’ü ile müminler üzerine sekînetini (sükûnet ve huzur duygusu) indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır”[298] mealindeki âyetlerinin inişine sebep teşkil etmiştir.[299] Âyetler, Huneyn’de savaşın ilk safhasında yaşanan bozgunun sebebini, Müslümanların sahip oldukları 14.000 kişilik orduya bakarak sayı bakımından kendilerini üstün görmelerine, dolayısıyla Allah’a tevekkülün tam gerçekleşmemesine bağlamış, fakat acı tecrübeden sonra Allah’ın desteğiyle zaferin kazanıldığını ifade etmiştir.

Dağılan orduyu toplamak üzere Resûl-i Ekrem (a.s.): “Ey insanlar, nereye gidiyorsunuz? Bana geliniz! Ben Allah’ın elçisiyim. Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im!” diye sesleniyor fakat sözlerini duyuramıyordu. Nihayet gür sesli Hz. Abbas’ın (r.a.) yardımıyla savaş meydanından kaçanların geri dönmesi sağlandı ve tekrar hücuma geçilerek büyük bir zafer kazanıldı. Kur’ân-ı Kerîm’de bu hususa şöyle işaret edilmiştir: “Sonra Allah, Resûl’ü ile müminler üzerine sekînetini (sükûnet ve huzur duygusu) indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır”.[300]

Bu savaşta 200 Müslüman’ın şehit edildiği, müşriklerden ise meşhur şair ve cengâver Düreyd b. es-Simme’nin de aralarında bulunduğu 300[301] kişinin öldürüldüğü rivayet edilmiştir.Hz. Peygamber (a.s.) ashabına çocuk, kadın,hizmetçi ve köleleri öldürmemelerini emretmiş ve o gün öldürülen bir kadına çok üzülmüştür. Ebû Âmir el-Eş’arî’nin Evtâs Seriyyesi Yenilginin ardından kaçan Hevâzinliler’in büyük bir kısmı komutanları Mâlik b. Avf en-Nasrî ile birlikte Taif ’e, bir kısmı da Evtâs’a sığındı;geri kalanlar ise Nahle’ye yöneldiler.[302] Resûl-i Ekrem (a.s.) savaşı ile ilgili işleri bitirdikten[303] sonra aynı gün[304] Tâif üzerine yürürken bir birliği Evtâs’a, bir birliği de Nahle’ye sevketti. Nahle’ye kaçanların dağlara çekilmeleri üzerine, sevkedilen birlik takipten vazgeçerek geri döndü. Hz. Peygamber’in (a.s.) sancak bağlayıp komutan tayin ettiği Ebû Âmir Ubeyd b. Süleym b. Haddâr el-Eş’arî idaresindeki diğer birlik Evtâsta Hevâzinliler’le yaptığı savaşı kazandı; ancak Ebû Âmir el-Eş’ârî şehit düştü. Komutayı alan Ebû Mûsâ ei-Eş’arî, ele geçirdiği esirlerle ganimetleri Hz. Peygamber’in (a.s.) talimatı gereği Ci’râne’ye[305] getirdi.Huneyn esirlerinin çoğu yoksuldu ve sıcaktan çok etkilenmişlerdi. Bu nedenle Hz. Peygamber (a.s.), Büsr b. Süfyân el-Huzâî el-Ka’bî’ye yoksul esirlere yeni giyecekler almak üzere Mekke’ye gönderdi. Musa b. Ukbe’ye göre Resûlullah (a.s.) esirlere Hecer mamulü, Vâkıdî ve İbn Sa’d’a göre ise (pamuk ve ketenden imal edilen ince beyaz) Mısır Kıptî elbiseler giydirdi.

Resûlullah (a.s.) ise haram ayların yaklaşması ve diğer bazı sebeplerle 20 gün kadar sonra Tâif kuşatmasını kaldırarak, 6000 esir, 24000 deve, 40000’den fazla koyun, ayrıca 4000 ukiyye de gümüşten oluşan ganimetlerin toplandığı Ci’râne’ye geldi. Resûlullah (a.s.), ganimetleri Ci’râne’de toplanmasını ve orada bekletilmesini emretmiş ve ganimetlerin muhafazası için de Mes’ûd b. Amr el-Gıfârî veya Büdeyl b. Verkâ’yı görevlendirmişti.

Hz. Peygamber (a.s.), asker sayısını tesbit etmesini, ganimet mallarının çeşitlerini ve miktarlarını belirlemesini, buna göre herkesin hissesini hesaplamasını Zeyd b. Sâbit’e emretti. Ganimetleri bölüştürmek ve dağıtmak görevini ise Ebû Cehm b. Huzeyfe el-Kureşî el-Adevî’ye (v. 70/690 [?]) verdi. Esir ve ganimetlerin beşte biri beytülmâl[306] hissesi olarak ayrıldıktan sonra geri kalanı ashaba paylaştırıldı ve müellefe-i kulûba (gönülleri İslâm’a ısındırılacak olanlara)[307] daha fazla pay verildi.
Ganimetleri taksimi sırasında Resûlullah’ın (a.s.) süt amcası Ebû Burkân’ın da bulunduğu Hevâzin heyeti geldi. Heyet, kabilenin İslâmiyet’i kabul ettiğini bildirerek mallarını ve esirlerini geri istedi. Kabilenin şairi, hatibi ve heyet başkanı olan Züheyr b. Surad el-Cüşemî: “Ey Allah’ın Resûlü! Şu ağıllardaki kadın esirler, senin süt teyzelerin, süt halaların ve seni emzirip büyüten bakıcılarındır.

Eğer biz (Şam kralı) Haris b. Ebî Şimr veya (Irak kralı) Nu’man b. Münzir’i emzirseydik ve senden gördüğümüz muameleyi onlardan görseydik, onların şefkat ve ihsanlarını umardık. Hâlbuki sen, bakılıp büyütülenlerin en hayırlısısın!” dedikten sonra bağışlanmalarını dileyen bir şiir okudu. Resûlullah (a.s.), bu sözleri takdir etti. Peygamberlikte asıl olan insanları hidayete sevk etmek, mağluplarla uzlaşmak ve anlaşmaktır. Bu ilkelere ve akrabalık ilişkilerine verdiği öneme binaen Hz. Peygamber (a.s.), esirler arasında bulunan sütannesinin yakınlarının hatırına,[308] Mâlik b. Avf ’ı kabileye âmil tayin etti, esirler veya mallar arasında tercih yapmalarını istedi. Hevâzin heyetinin, esirleri tercih etmeleri üzerine onların geri verilmesini sahabına emretti.

Başta Resûlullah (a.s.) ve akrabaları Abdülmuttalib oğulları paylarına düşen esirleri serbest bıraktılar. Buna şahit olan ashap da paylarına düşen esirleri, fidye almaksızın salıverdiler. Buna karşı çıkan bir iki istisna da Resûl-i Ekrem (a.s.) tarafından, ele geçirilecek ilk ganimetten her esire karşılık altı hisse verileceği söylenerek ikna edildi. Bazı kaynaklara göre ganimet olarak alınan 24.000 deve ile 40.000 koyun ve 4000 ûkıye gümüş de geri verildi. Esirler arasında Hz. Peygamber’in (a.s.) süt kız kardeşi Şeyma da vardı. Şeyma, kendisini esir alanlara: “Vallahi ben reisinizin kız kardeşiyim” diyerek uyardı. Fakat ona inanmadılar ve Hz. Peygamber’e (a.s.) götürdüler. Şeyma: “Ey Muhammed ben senin kız kardeşinim” dedi. Hz. Peygamber (a.s.): “Bunu gösterir bir işaretin var mı?” diye sordu. O da omzundaki ısırık izini gösterdi: “Ben Sirer vadisinde seni taşırken ısırdın. Biz çobanlarla birlikteydik. Senin annen benim annemdi, senin baban benim babamdı” dedi. 

Peygamber Efendimiz (a.s.), ısırık izini görünce Şeyma’yı hatırladı ve tanıdı. Ridasını yere serdikten sonra, Şeyma’yı onun üzerine oturttu ve ona: “Hoş geldin!” dedi. Peygamber Efendimiz’in (a.s.) gözleri yaşla doldu. Ona annesini ve babasını sordu. Şeymâ, onların vefat ettiklerini söyledi.  Peygamber Efendimiz (a.s.), Şeyma’ya: “İstersen, sevgi ve saygı görerek yanımda kal! İstersen, yararlanacağın mallar verip, seni kavim ve kabilenin yanına göndereyim?” buyurdu. İslâm’ı kabul eden Şeyma: “Olur! Sen bana mal ver ve kavmimin yanına gönder” dedi.

Peygamber Efendimiz (a.s.), Şeyma Hanıma, ailesinden kimler kaldığını sordu. Şeyma Hanım, kız ve erkek kardeşleri ile amcası Ebû Burkan’ın hayatta olduklarını haber verdi. Peygamber Efendimiz (a.s.), onu Ci’râne’ye yolladı. Peygamber Efendimiz (a.s.), Tâif ’ten Ci’râne’ye döndüğü zaman, Şeyma Hanıma ve aile halkından hayatta olanlara, deve ve küçük baş hayvanlar hediye etti. Şeyma Hanıma, ayrıca bir erkek ve bir de kadın köle hediye etti. Şeyma Hanım, onları birbirleriyle evlendirdi.[309]

Huneyn Gazvesi’nde esir edilen kadınların durumlarıyla ilgili olarak: “(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah’ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir” meâlindeki âyet inmiştir.[310]
Ebû Âmir Ubeyd b. Süleym b. Haddâr el-Eş’arî ( أبو عامر الأشعري : v. 8/630) 

İslâmiyet’in ilk devirlerinde İslâm’ı kabul eden kahraman, komutan ve –İbn Abdilber’e göre- kibâr-ı sahabeden olan Ebû Âmir (r.a.), Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin (r.a.) amcasıdır.[311] Önceleri âmâ iken gözlerinin sonradan açıldı. Ebû Âmir, Yemen’in Kızıldeniz sahiline yakın Zebîd şehrinde oturan el-Eş’ar kabilesinden elli iki kişilik Eş’arîler’den müteşekkil bir heyet, Resûlullah’ın (a.s.) Mekke döneminde halkı İslâm’a davet ettiğini duyunca, onunla (a.s.) buluşmak üzere bir gemiye bindiler; fakat gemi kötü hava şartları yüzünden Habeşistan’a sürüklendi.[312]

Mekke’nin fethinde ve Huneyn Gazvesi’nde bulundu. Mekke’nin fethinden sonra Huneyn’de bozguna uğrayan Hevâzinli müşriklerin Tâif, Evtâs ve Nahle’de toplanarak yeniden savaşa hazırlandıklarını haber alan Hz. Peygamber (a.s.) Ebû Âmir (r.a.) kumandasındaki bir kuvveti Evtâs’a gönderdi; kendisi de Tâif ’e hareket etti. Hz. Peygamber’in (a.s.) sancak bağlayarak komutan tayin ettiği Ebû Âmir’e (r.a.) bağlı birlik, yolda Arapların tanınmış şairlerinden Düreyd b. Sımme ve adamlarıyla karşılaştı. Düreyd öldürüldü ve yanındaki kuvvetleri dağıtıldı. Daha sonra Evtâs’ta müşriklerle karşı karşıya gelen Ebû Âmir, Hevâzinli dokuz kişiyle birer birer savaştı. Bu sırada her birini önce İslâmiyet’e davet ediyor, kabul etmeyeni öldürüyordu. Sonunda kendisi de Benî Cüşem’den başına sarı bir sarık sarmış birisi tarafından okla dizinden vurularak yaralandı. Yeğeni Ebû Musâ (r.a.) da amcasını yaralayan adamı öldürdükten sonra dizindeki oku çıkardı. Ebû Âmir (r.a.) öleceğini anlayınca Ebû Mûsâ’yı (r.a.) yerine komutan tayin etti ve onunla Hz. Peygamber’e (r.a.) selâm gönderdi, kendisine dua etmesini istedi.Çok geçmeden şehit oldu. 

Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a.) amcasının silâhını, atını ve eşyasını Hz. Peygamber’e (a.s.) götürerek selâmını ve dua isteğini bildirdi. Bunun üzerine Resûlullah (a.s.) abdest alıp iki rek’at namaz kıldıktan sonra, koltuk altlarının beyazı görünene kadar ellerini kaldırarak: “Allah’ım! Ebû Âmir’e mağfiret et, kendisini kıyamet gününde insanların çoğundan üstün kıl[313] ve cennette ona yüksek bir makam ver.[314] Allah’ım kıyamet kıyamet gününde ona çok nur ver”[315] diye dua etti. Ebû Musâ’nın dua istemesi zerine de Resûlullah (a.s.): “Allah’ım! Abdullah b. Kays günahını affet ve kıyamet gününde ona cennetini ihsan et” ( اللهم اغفر لعبدالله بن قيس ذنبه وادخله يوم القيامة مدخلا كريما ) şeklinde dua etti.[316] Resûlullah (a.s.), Ebû Âmir’in (r.a.) eşyası oğluna verildi [317]
Ebû Cehm b. Huzeyfe el-Kureşî el-Adevî  Ebû Cehm b. Huzeyfe el-Adevî, Kureyş’in en saygın simalarından, Kureyş’in dört büyük soy bilginlerinden birisi, bilge şahsiyetlerden (hükemâ) olup Mekke’nin fethedildiği gün İslâm’ı kabul etti.

Ebû Cehm, daha Câhiliye devrinde iken zararlı olduğunu fark ederek içkiyi bıraktı. Kureyş’in uzun ömürlü (muammerûn) olanlarındandır. Hz. Peygamber’in (a.s.) hakemlik yaptığı Kâbe’nin tamiri olayında (605) güçlü kuvvetli bir genç olarak çalıştı. Ebû Cehm 120 yıldan fazla yaşadıve Kâbe’nin Abdullah b.Zübeyr devrinde yeniden inşasını (64/683) tanık oldu. Müşrik kadınları boşamayı emreden âyet nazil olunca Hz. Ömer’in (r.a.) boşadığı iki kadından biriyle, o tarihlerde henüz müşrik olan Ebû Cehm evlendi. Ashaptan Fâtıma bint Kays, Ebû Cehm’in İslâmiyet’i kabul ettikten sonra kendisiyle evlenmek istediğini belirterek bu konuda Hz. Peygamber’in (a.s.) fikrini sorduğunda Resûl-i Ekrem (a.s.), onun sopasını omzundan indirmeyen biri olduğunu söyledi ve Ebû Cehm ile evlenmesinin uygun olmayacağını ifade etti.

Ebû Cehm, Hz. Peygamber’e (a.s.) değerli kumaştan yapılmış iki ucu işlemeli bir ihram hediye etti. Resûl-i Ekrem (a.s.) namaz kılarken işlemeli ihramın kendisini meşgul ettiğini bildirerek onu Ebû Cehm’e iade etti, hediyesinin iade edilmesine üzülmemesi için de ondan işlemesiz ihramını istedi. Ebû Cehm, Hz. Ömer (r.a.) devrinde itirazcı tabiatı sebebiyle halife tarafından uyarıldı, Hz. Osman’ı (r.a.) hilâfetten uzaklaştırmak isteyen âsileri ikna etmeye gelen Hz. Ali’nin (r.a.) yanında o da bulundu. Hz. Osman’ı (r.a.) şahadetinden sonra onun (r.a.) cenaze namazının kılınmasını ve toprağa verilmesini,asilerin rağmına, Ebû Cehm, Hakîm b. Hizâm, Cübeyr b. Mut’im ve Niyâr b. Mukrem üstlendi. Ebû Cehm, Hz. Ali (r.a.) devrinde meydana gelen olaylara karışmadı [318]


Kasım Şulul,Son Peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.) Hayatı,2014,s.744-751

[284] İbn Kesîr, III,610,615.
[285] Vâkıdî, III,892; İbn Sa’d, II,150; Moğultay b. Kılıç, s. 100; Makrizî (1999 n.), II,11.
[286] Âl-i İmrân 3/123.
[287] et-Tevbe 9/25.
[288] Süheylî, VII,274; Şâmî, V,310.

[289] el-Bilâdî, Mu’cem, s. 107.
[290] el-Mes’ûdî, et-Tenbîh, s. 270.
[291] Beyhakî, V,121.
[292] Mekke’nin fethi esnasında, Hz. Peygamber (a.s.) umumî affına mazhar olan Mekkeliler.
[293] el-Mes’ûdî, et-Tenbîh, s. 269; Şâmî, V,313-314.

[294] Hevâzin kabilesi, çok ileri yaşlarda ve tecrübeli olan Düreyd’in sadece görüşlerinden yararlanmak istiyordu.
[295] el-Mes’ûdî, et-Tenbîh, s. 270.
[296] İbn Hacer, Ümmü Eymen’in biyografisini anlatırken oğlu Eymen’in Hayber’de şehid edildiğini kaynak vermeden kaydeder. Bkz. el-İsâbe, IV,432; I,92-93.
[297] İbn Abdilber, el-İstî’âb, I,88-89; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, I,242.

[298] et-Tevbe 9/25.
[299] İbn Sa’d, II,149-157; Belâzürî, Ensâb, I,463; M. A. Kapar, “Hevâzin”, DİA, XVII,276-277.
[300] et-Tevbe 9/26.
[301] Mes’ûdî’ye göre 150 kadar. Bkz. et-Tenbîh, s. 270.
[ ولما انهزم المشركون أتوا الطائف ومعهم مالك بن عوف وعسكر بعضهم بأوطاس وتوجه بعضهم نحو نخلة) [ 302 ) İbn Seyyidinnâs, II,218
(eş-Şâmile).
[ لما فرغ النبي صلى الله عليه وسلم من حنين) [ 303 ) Beyhakî, Delâil, V,220.
[ وبعثه رسول الله صلى الله عليه و سلم يوم حنين في آثار من توجه الى أوطاس من المشركين من هوازن وعقد له رسول الله صلى الله عليه و) [ 304
سلم لواء فانتهى الى عسكرهم ). İbn Sa’d, IV,357 (eş-Şâmile

[305] Ci’râne için bkz. “158. Ci’râne Umresi Ve Medine’ye Dönüş” başlığına.
[306] Devlet hazinesi, devlete ait mal varlığının bütünü ve bununla ilgili idari-mali kurum. Bkz. M. Erkal, “Beytülmal”, DİA, VI,90-94.
[307] “Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, müellefe-i kulûba (gönülleri İslâm’a ısındırılacak olanlara), (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir” et-Tevbe 9/60.

[308] el-Mes’ûdî, et-Tenbîh, 229.

[309] Vâkıdî, III,959; Beyhakî, V,121,203; İbn Kesîr, III,610,615,697; Makrizî (Katar n.), I,402- 403,404; Şâmî, V,310-341; M. Hamidullah, “HuneynGazvesi”, DİA, XVIII,376-377; M. Lings, Hz. Muhammed’in Hayatı, çev. A. Çavuşoğlu, Akçağ Yayınları, s. 676-694.
[310] en-Nisâ 4/24; Vâkıdî, III,885-922; Tecrîd Tercemesi, VIII,316; X,322-325. Bazı dinlerde ve bunlara dayalı hukuklarda kadın, kendisi ile evlenecek olan erkeğe vermek üzere mal (dırahoma) edinir;yani bu sayede erkeklerin kendisine rağbet etmelerini sağlamaya çalışır. İslâm’da ise kadın bizatihi değerlidir. Onun malına değil, kendisine rağbet edilir. Bunu sembolize etmek üzere de kadın değil, onunla evlenmek isteyen erkek ona bir şeyler verir ki, buna mehir denilmiştir.
[311] Ebû Âmir (r.a.), Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin (r.a.) amcası (İbn Hacer ve Aynî’ye göre meşhûr olan görüş budur) veya (İbn İshâk’a göre) amcası oğludur ( أبا عامر واسمه عبيد بن سليم بن حضار الأشعري وهو عم أبي موسى.(الأشعري وقال ابن إسحاق هو ابن عمه والأول أشهر
[312] Bkz. Hicretin 7. yılı olayları: 111. Hayber’in Fethi: Benî Eş’ar Kabilesi ve Ebû Mûsâ el-Eş’arî (v. 42),başlığına.

[ اللهم اجعله يوم القيامة فوق كثير من خلقك، أو من الناس) [ 313 ) Beyhakî, Delâil, V,220 (eş-Şâmile).
[ اللّهُمّ اغْفِرْ لَِبِي عَامِرٍ وَاجْعَلْهُ مِنْ أَعْلَى أُمّتِي فِي الْجَنّةِ) [ 314 ). Vâkıdî, III,916.
[ اللهم اجعل له يوم القيامة نورا كثيرا [ 315
[316] İbn Asakir, Tarih Dimeşk, XXXVIII,221.
[317] N. Topaloğlu, “Ebû Âmir el-Eşarî”, DİA, III,65.

[318] İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VI,62-63; İbn Hacer, el-İsâbe, IV,35-36; A. Köten, “Ebû Cehm”, DİA, X,118.

Zehra Nassan

Comments are closed.